Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Sanat” adlı şiirinde, iki farklı dünya görüşü arasındaki sanat anlayışı çatışması açıkça işlenir. Şair, sanatın farklı kültürel ve toplumsal zeminlerde farklı şekillerde algılandığını anlatır. Bir yanda, Batı sanatına hayran olan ve zarif detaylar arayan bir yaklaşım vardır. Diğer yanda ise Anadolu’nun kendine özgü, daha doğrudan, doğayla ve insanla iç içe geçmiş bir estetik anlayışı öne çıkarılır.
Batı sanatına eğilim gösteren kişi, çiçekli bahçelerde yürür, tarihi mabetlerin ince işlemelerinde anlam arar, orkestra seslerinde bir heyecan bulur. Ancak bu bakış açısı, Anadolu insanının dünyasında karşılık bulmaz. Anadolu’nun insanı için güzellik, yeşil bir çininin parlaklığı, bir zeybeğin toprağa diz vuruşundadır. Onlar için sanat, yaşamın içinden kopup gelen, doğallıkla harmanlanmış bir gerçektir. Bu iki dünya arasındaki fark, şehirdeki bir kadın heykeline hayranlıkla bakan Batılı gözle, Anadolu köylüsünün eğilmeyen belinden aldığı ruhsal doyum arasında belirginleşir.
Anadolu’nun yazılmamış bir destan gibi önlerinde durduğunu söyleyen şair, Batı sanatına hayran olan arkadaşına yollarını ayırmaları gerektiğini söyler. Çünkü Anadolu’nun toprağında doğmuş, onun dağlarına, türkülerine, insanlarına bağlanmış bir sanat anlayışı, yabancı bir estetikle örtüşmez.