İlk dizede şair, Batı’nın güzellik anlayışının farklılığını dile getirir. Kişi, sadece kendi gezdiği yerlerdeki çiçeklerin açtığını düşünse de, şairin ait olduğu diyar bin bir farklı baharı saklar. Eğer o kişi, şairi kendi yoluna çekmek isterse, dağlarda dolaşmaya alışmış ayakların, şehir caddelerinde incineğinden bahsedilir.
İkinci dizede Batı’nın sanat anlayışıyla şairin yöresinin değerleri karşılaştırılır. Batı sanat anlayışlı kişi, büyük bir mabedin içindeki ince mozaiklere hayran kalırken, şairi sarsan şey bir duvardaki sülüs yazı ya da bir parça yeşil çinidir. Şair, kendi kültürel köklerinden gelen sanatsal zevklerin daha anlamlı olduğunu ima eder.
Üçüncü dizede kişi sahnede bir kelebeğin zarif dansına derinden hayran kalırken, şairin kalbini asıl titreten şeyin, toprakta zeybek oynayan bir köylünün güçlü ve ağırbaşlı diz vuruşu olduğu belirtilir.
Dördüncü dizede Batı’nın fırtınaya benzer orkestra seslerinin o kişinin sinirlerini harekete geçirdiği ifade edilirken, şair için acı çekenlerin iç çekişleri, en yanık türkülerin yerini alır ve içsel bir musikiye dönüşür.
Beşinci dizede Batı sanat anlayışına sahip kişi,yabancı bir şehirde bir kadın heykelini uzun uzun inceleyip anlamaya çalışırken, şair için en büyük ruhsal zevk, bir köylünün yaşam zorluklarından eğilmeyen belini görmekle gelir.
Son olarak, şair, başka bir sanat bilmediğini, karşısında bir destan gibi duran Anadolu’nun derin anlamlarıyla büyüdüğünü söyler. Kendi yollarının, kültürel ve manevi farklılıklar nedeniyle ayrıldığını dile getirerek, Batı’nın yolunda ilerleyen kişiye veda eder.