Senin dolaştığın bahçelerde her zaman çiçek açmayabilir; ama bizim topraklarımız binlerce baharı içinde saklar. Sen istersen bizi kendi yollarına çekebilirsin, ancak dağlarda yürümeye alışkın ayaklarımız, şehrin düz yollarında zorlanır, incinir. Yani bizim alışkın olduğumuz yaşam, şehir hayatına uymaz. Bizim diyarlarımızda her şey daha farklıdır.
Sen, eski bir mabedin içinde dolaşıp ince mozaik detaylarını ararken, biz duvarda yazılmış bir eski yazıyı görünce sarsılır, etkileniriz. Bizim için bu yazılar, tarihimiz ve kültürümüzü yansıtan en önemli sanat eserlerindendir. Sadece bir yeşil çini parçası bile bize derin bir heyecan verir, çünkü o küçük parça bile bizim geçmişimize dair çok şey anlatır. Bu, bizim sanat anlayışımızın köklü ve derin olduğunu gösterir.
Sen sahnede, çiçeklerle dolu bir ortamda dans eden bir kelebeği izlerken kalbinin derinlerinde bir titreme hissedersin. Bizim de kalbimizi yerinden oynatan şey ise toprağa sert adımlarla vuran, güçlü bir zeybek oyunudur. Bizim sanat anlayışımız, seninkinden çok farklıdır. Sen büyük orkestraların fırtınaya benzer seslerinden etkilenirsin, sinirlerine ürpertiler gelir. Biz ise acı çeken insanların içli nefeslerinden en hüzünlü müziği duyarız, bizim için bu daha dokunaklıdır ve ruhumuza daha fazla hitap eder.
Sen başka bir ülkede uzun uzun bir kadın heykelini incelerken, onun estetik özelliklerine hayranlık duyarsın. Biz ise bir köylünün, yaşamın zorlukları karşısında eğilmemiş, dimdik duran bedenini gördüğümüzde, ruhumuz en derin zevki duyar. Çünkü biz bu güçlü duruşta, halkımızın direncini ve öz değerlerini buluruz.
Biz başka sanat aramayız. Çünkü karşımızda duran Anadolu, yazılmamış bir destan gibidir. Yaşadığımız topraklar, bizim için en büyük sanatın kaynağıdır. Arkadaş, biz bu yolda türkülerimizi söylerken, seninle yollarımız ayrılıyor. Sen kendi sanatını takip edebilirsin, ama biz Anadolu’nun bize sunduğu derin mirası takip edeceğiz.