Yalnız senin gezdiğin bahçede çiçek açmaz. Bizim diyarımız da içinde binbir baharı saklar. Eğer istersen kolumuzdan tutup bizi çek; fakat düz yolda yürüyen ayaklar, dağda yürürken incinir.
Sen mâbedin kubbesinde ince bir mozaik ararken, kırk asırlık bir mâbedin içini gezersin. Biz ise sadece bir duvarda gördüğümüz sülüs yazı veya küçük bir yeşil çini parçası bulduğumuzda bile heyecan duyarız.
Sen raksına dalarken, için derinden titrer. Bir beyaz kelebeğin çiçekli bir sahnede süzülmesi, bizim de kalbimizi yerinden kımıldatır. Toprağa vurarak yapılan bir zeybek dansı da aynı duyguyu yaratır, aynı etkiyi verir.
Fırtınayı andıran orkestra sesleri, senin sinirlerine bir ürperti getirir. Istırap çekenlerin acıklı nefesleri bizde en hazin mûsikî yerine geçer!
Sen, anlayan bir gözle uzun uzun yabancı bir şehirdeki bir kadın heykelini süzersin. Biz, ruhumuzun en büyük zevkini, bir köylünün kıvrılmayan belini görünce duyarız.
Anadolu’muz yazılmamış bir destan gibi karşımızda dururken, başka san’at bilmeyiz. Biz bu yolda türküler tuttururken, arkadaş, yolumuz ayrılıyor; sana uğurlar olsun!