Sanat

Senin gezdiğin bahçede çiçekler solgun, ama bizim topraklarımızda her köşede bin bir bahar gizlenmiş, sessizce açmayı bekler. Kolumuzdan tutup çekersen, bizi o düz, taşsız yollara çıkarırsan, dağların sert rüzgarında pişmiş ayaklarımız incinir, o yumuşak yollara alışamaz. Sen ince işlenmiş bir mozaikte anlam ararken, kırk asırlık mabedin soğuk taşlarını gezersin. Bizse bir duvarın köşesindeki sülüs bir yazıyı görünce içimiz titrer, bir parça yeşil çiniye bakınca ruhumuzun derinlerinde yankılar oluşur.

Sen, bir beyaz kelebeğin çiçekler arasında zarifçe dans edişine dalar, o narin sahneye hayran kalırsın. Biz ise, bir zeybeğin toprağa vurduğu dizlerle kalbimizin derinlerinden gelen bir yankı hissederiz, adımlarında dağların gücünü, toprağın sesini duyarız. Fırtına gibi esen orkestra sesleri senin sinirlerini ürpertir, ama bizim ruhumuzun en yanık türküsü, ıstırapla içini döken insanların nefeslerinde yankı bulur.

Sen, yabancı bir şehrin meydanında bir kadın heykelini uzun uzun süzerken, onun şeklinin anlamını çözmeye çalışırsın. Oysa biz, alnı terli, beli bükülmemiş bir köylüyü görünce, ruhumuzun derinliklerinde tarif edilmez bir zevk duyarız. Biz başka bir sanat bilmeyiz, çünkü karşımızda tüm görkemiyle Anadolu dururken, yazılmamış destanlar adım adım karşımıza çıkar. Arkadaş, biz bu yolda türküler söylerken, sana uğurlar olsun. Ayrılıyor yolumuz…

(Visited 4 times, 1 visits today)