Anadolu’nun derinliklerine doğru bir yolculuğa çıktığınızda, taşra köylerinin özgün dokusuyla karşılaşırsınız. Burada her köy, birer yaşayan destan gibi, yazılmamış tarihlerin ve öykülerin sessiz bekçiliğini yapar. Kırsalın toprağına diz vuran zeybeklerin yankıları bu toprakların ruhunu oluşturur.
Yabancı şehirlerdeki modern heykellerin soğuk ve uzak güzelliği, Anadolu’nun kıvrılmayan beliyle bir tezat oluşturur. Bize en büyük ruhsal zevki, köylerinde çalışkan ve onurlu insanların hayatlarını görmek verir. Onların acılı nefesleri, fırtınayı andıran orkestra seslerinden çok daha derin ve içten gelir.
Bizim sanat anlayışımız, Anadolu’nun her bir köşesinde bulduğumuz bu özgün güzelliklerden beslenir. Modern dünyanın ince mozaiklerinden ziyade, bu toprakların doğal ve yalın estetiği ruhumuzu tatmin eder. Anadolu’nun bizde uyandırdığı bu eşsiz duygularla, ayrıldığımız her yolculukta ona yeniden döneceğimizin bilinciyle yol alırız. Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken, sana da bu yolda uğurlar olsun. Yollarımız ayrılsa da, bu coğrafyanın büyüsünü ve ruhunu hep yanımızda taşıyacağız.