Sen yalnızca kendi diyarında güzellikler olduğunu inansan da bizim diyarımızda da bin bir çeşit güzellik bulunur. Bizi güzel olarak tanımladığın beşer yapımı engebesiz kentlere, görsel bir zevk vermesi için yapılmış ruhtan yoksun yerlere çekmeye çalışsan da biz engebeli dağlarda, doğayla iç içe büyümüş insanlarız, dümdüz caddelerde yürümek bize zor gelir, inciniriz.
Sen gezdiğin o koca mabetlerde Garp’a ait izler arar ve bunları görmek için heyecanlanıp etrafına bakarsın. Ancak biz, bir parça bile olsa bizi yansıtan herhangi bir şey gödüğümüzde inanılmaz bir mutluluğa kapılırız.
Sen Batı dansları izler, bunlardan etkilenir hatta duygulanırsın. Oysa biz bu tarz şeylerden etkilenmeyiz. Bizi etkileyen başka bir milletin kültürünün ögesi olan bir dans olmaz. Bizi etkileyen milletimizin bağrından çıkan zeybek gibi halk oyunlarımızdır.
Bizim beğendiğimiz musikiler bile farklıdır. Sen birden çok aletin seslerinin birbirine karıştığı o duygusuz, ruhsuz orkestraları seversin. Ancak biz buram buram Anadolu kokan her biri birbirinden acıklı türküleri severiz.
Gördüğün, hayranlıkla baktığın ve sana bir şeyler anlatmaya çalıştığına inandığın belki onlarca belki yüzlerce heykel var. Senin gibi taşa demire hayran olmayız biz aksine biz gerçek insanlara hayran oluruz. Hayatın zorluklarına karşı pes etmeyen, dimdik duran güçlü Anadolu insanına hayran oluruz.