Her yeri gri bir toz bulutu kaplamıştı. Çok zor nefes alıyordum, bayılmadan bu isi dağıtmanın bir yolunu bulmalıydım. Bana yardımcı olacağını umarak çırağıma seslendim. Uzun yıllar beraber çalışmıştık ve bu projenin önemini biliyordu. Hemen hava pompasını alıp işe koyuldu. Dumandan onun sayesinde kurtulmuştum. Nefesimi düzenledim ve korkarak çalışmamı inceledim. Birkaç testten sonra anladım ki güçlüklere rağmen başarmıştım, sırrı çözmüştüm ve sonunda o iksiri bulmuştum. Tabi o sıralar beni bekleyen başka zorluklardan haberim yoktu.
Her gün iksirin üstünde çalışıyor, güneş batınca da kilitli bir kutunun içine koyup dolaba kaldırıyordum. Günler geçtikçe buluşum yayılmış merak edenlerin sayısı artmıştı. İlk evimin kapısında beklemeye pencerelerimden içeriyi gözetlemeye başladılar. Bütün gün üzerimde gözler hissetmekten yoruluyordum. İlk önlem olarak perdeleri kapatarak kapıları kilitleyerek çalışmaya başladım. Anahtar sadece ben ve çırağımda vardı. Fazla meraklıların onu da takip edebileceğini öngörmüştüm. Ona zarar gelmesi en son isteyeceğim şeydi bu yüzden kendini koruyabilmesi için ona yontma bir taş verdim. Buluşumun bu kadar ilgi toplamasına şaşırmamıştım sonuçta olağandışı bir şeydi. Ama daha sonra beni şaşırtan olaylar yaşayacaktım.
Bir gün ben evimde çırağımla otururken kapımız her zamankinden güçlü bir şekilde zorlanmaya başlamıştı. Ben az daha kırılacak diye düşünürken çırağım kapıyı açıvermişti. Gelen devlet adamlarıydı istedikleri ise benimle konuşmaktı. İşte bu beni şaşırtmıştı, meselenin bu kadar büyüyeceğini tahmin edememiştim. Onlarla birlikte giderken içimi rahatlatan tek şey iksirin içinde olduğu kutunun sağlamlığına ve çırağıma olan güvenimdi. Yolun sonunda beni devlet büyüğümüzün karşısına çıkardılar. Bana sorular yöneltiyorlar ben de onların soru arını cevaplıyordum fakat konu üzerine çok bilgilerinin olmadığı aramızda geçen bu küçük söyleşiden bile anlaşılıyordu. Bunu dile getirince beni bu sefer de halkın sorularını cevaplamam için onların huzuruna çıkardılar. İçlerinden sadece ikisi dikkatimi çekmişti: “Buluşunuzu kendi üzerinizde denediniz mi?” ve “Buluşunuz nedir?”. Hayır buluşumu kendi üzerimde denememiştim bu konuşmalardan sonra insan üzerinde deneme fikri aklıma düşmüştü fakat daha sonra araştırmalarımı genişletmiş ve bu iksirin etkileri gerçekleştiği takdirde insanın doğasının bozulacağı kanısına varmıştım. Tabii ki nesiller içinde hiç kullanılmamış değildi ama olabildiğince az kişinin eline geçmesini sağlamıştım sadece yanlış kişilerin eline geçmesinden korktuğum için saklı kalması uygun olan bir buluştu. Peki sözünü geçirip durduğum bu iksir ne miydi? Bir ölümsüzlük iksiri,
Ölümsüzlüğü bulmuştum ama bu cidden insana uyan bir özellik değildi zaten halkın önünde bunu açıkladığım günden itibaren her şey kötü gitmişti. Çırağımla ben sokaklara çıkamaz olmuştuk. Belki çalışır düşüncesiyle ölümsüzlüğü elde etme hırsı insanları o kadar çok ele geçirmişti ki bizi nerede görseler saldırıyorlar, şiddetle iksiri sormaya başlıyorlardı. Bunun yanı sıra evimi de yağmalamaya başlamışlardı, içeride yangın çıkartmak üzere oldukları bir an yakalamıştım ve işte tam da o andan sonra işlerin nasıl da çirkinleştiğini anlamıştım. Asıl hedefleri iksir sonrasında ise onu yapmayı bilen bendim. Aklıma bir fikir gelmişti iksirimi yok edemezdim ,çünkü üzerinde yıllarca çalışmıştım, ama halkın yok ettiğimi düşünmesini sağlayabilirdim sonrasında da ortadan kaybolucaktım. Planım buydu akıllarıyla oynayacaktım.
Ertesi gün elimde aynı renk bir sis iksiriyle halkın arasına karıştırdım. Saldırmaya çalışanlardan kaçıp meydana ulaştım, gösterimi burada yapacaktım. Yükseltiye çıktım, ölümsüzlüğü bulduğumdan beri herkesin, her şeyin değişimi hakkında uzun bir konuşma yaptım. En sonunda da iksiri yok etmek istediğimi söyledim ve sis iksirini oracıkta paramparça ettim. Halk yemimi yutmuştu, kimisi sisi koklamaya çalışıyor kimisi de bu duruma çok sinirlenmiş duruyordu. Sis dağılır dağılmaz beni takip edeceklerini biliyordum ve gerçek ölümsüzlük iksirini bulmalarını göze alamazdım. Ben de hemen harekete geçtim, eve doğru koştum, ani bir karar almıştım; iksiri bunca zaman benim yanımda duran çırağıma verecektim. Ona gerçekten her şeyimle güveniyordum. İksirin ortaya çıkmasında, yaparken bayılmamı önlemekte ve doğamıza aykırı olduğunu anlamamda büyük katkıları vardı. İksiri, kutuyu, anahtarı ve kiliti ona verdim. Ölümsüzlük iksirini saklamasını ve nesilden nesile aktarmasını tembihledim. O sırada meydandaki sisin tamamen dağılmasına az kaldığını fark ettim ama yapmak istediğim son bir şey vardı: iç sesimi dinlemeliydim.
Çırağıma verdiğim, kendim yarattığım ölümsüzlük iksirinden bir yudum aldım ve ilk meydana daha sonra da dağlara doğru koşmaya başladım. Tüm halk oyunuma kanmıştı herkes ölümsüzlüğün yok olduğuna inandı, çırağım unutuldu ama beni uzun süreler boyunca aradılar sonrasında beni de unuttular. Daha doğrusu bir neslin dünyadan göçmesiyle benim bulduğum ölümsüzlük iksiri kimsenin aklında kalmamıştı. Bunca tehlikeli ve heyecanlı olay bir aile efsanesi haline gelmişti. Çırağımın iksiri kullanmamış ve vefat etmiş olmasına rağmen hikayemiz en azından onun ailesi ve yakınları tarafından biliniyor iksir hala korunuyordu. Peki ben bunları nasıl mı biliyordum?
İksir gerçekten de işe yaramış yaşlanmamı aşırı yavaşlatmıştı neredeyse hiç değişmeden yüzyıllarda yaşamıştım. Ölümsüzlük ne kadar muhteşem bir şey olsa da aynı zamanda saklı kalması gereken bir sırdı.