Tahtadan yapılmış oyuncak trenimin odama dağılmış onca kutunun arasında gezinen raylarının üzerinde ilerleyişini izlerken altından geçen soğuğun sırtıma vurması ile bana varlığını hatırlatan zayıf, ahşap kapının ardında gördüklerime inanmaya çalışıyordum. “Bunu benden gizlediklerine inanamıyorum Tonton!” dedim yatak olarak kullandığım minderin üzerindeki oyuncak ayıya –kendisi bu ışığının pek aydınlatmadığı büyük odada arkadaşlık eden tek kişidir-. “O kadar parlaktı ki… Oysaki çok küçük gözüküyordu ve havada asılı kalabiliyordu da. Ben de odama isterim bir tane ondan; gerçi bekle, benim odamın tavanı ne mavi ne de üzerinde beyaz topluluklar.”
Hem karanlıktan hem de soğuktan bıkıp Tonton’u da alıp merdivenlere ilerledim. En son basamakta durup üşümemim iyi bir bahane olduğunu umaraktan anneme seslendim “Anne! Burası çok soğuk da lütfen beni yanınıza alabilir misin?”. Parkenin gıcırtısıyla beraber kapının kilidinin tıkırtısını duymam için birkaç dakika geçmesi gerekti. Beni anında duyduğunu biliyorum ama nedense beni hep bekletti dakikalarca. Güzel evimizin en güzel kısmı onlara aitti, her yer aydınlık sıcacıkken bir de türlü türlü süslemeler vardı etrafta. Rahat koltuklara konforlu yataklara sahipti onlar benim aksime. Dert ettiğimden değil, bazen benim katıma da gönderiyorlar güzel şeyler: sarılı halılar, kurutulmuş meyveler ve dolu dolu kutu. Oturma odasında gazete okuyan babamın yanına geçtim. Kendisiyle annem kadar yakın olmasam da –annemle de pek samimi değilim ama bana en azından sevecen davranıyor- annem bir şey istediğimde hep ona sormamı istiyor. Ben söze başlayacakken annem lafımı kesti odaya girerken, “Beyim çocuk üşüyor bodrumda. Soğuk daha da bastırmadan önce bir şeyler mi yapsak?”. Annemin dedikleriyle kendi isteklerimi birleştirip onu ikna edebileceğimi düşünüp hemen ben de atladım konuşmaya “Babacığım evet bana verdiğiniz battaniyeler de artık beni sıcak tutmuyor. Belki benim katıma da şu içinde ateş yanan şeyden yaptırırsınız. Eliniz değmişken belki benim istediğim şeyi de yapabilirsiniz.”. Son cümleyi söyleyene kadar kafasıyla bizi onaylayan babamın cümlemi bitirmemler odağını bana çevirdiğini gördüm. “Belki tavanımı açık maviye boyayabiliriz ve daha parlak bir lamba takabiliriz. Böylece aynen bunun gibi güzel gözükebilir benim odam da.” diyerek gazetesindeki bir resmi gösterdim. Donuk bir ifadeyle gözümün içine baktıktan sonra sordu “Bunu daha önce bir yerde mi gördün?”.
Sanırım “Evet, odamdaki kapının arkasında.” cevabımı pek beğenmedi babam. Beni hemen gördükleri unutmam konusunda uyarıp odama gitmemi tembihledi. Şimdi ise anneme bağırıyor. Annem de ona bağırıyor, dışarıya kendisinin çıkarmadığını ve güneşi kafama sokmadığını söylüyor. Beni korkutuyorlar. Eğer bilseydim bu kadar kötü bir şey olduğunu güneş diyen şeyin, asla bırakmazdım bodrumdaki minder yatağımı ve Tonton’u…