Hayatımın en heyecanlı anıydı. Hava içeride biraz boğuktu, ama o kadar fazla kişi olmasından gayet normaldi. Hayatımın son on yılı bunun için elimden geleni yapmakla geçmişti. Hazır mıydım diye sorarsanız, hiç sanmıyorum. Ama ne olacağını tahmin edebiliyor olmama rağmen mümkünatını hazmedemiyordum.
Her şey okulda başladı. Grease adlı filmin müzikalini okulda yapmaya karar vermişlerdi. Önceki senelerde okulda solistlik yaptığım için iyi bir rol almayı umuyor, hatta başrol Sandy’i oynamak istiyordum. Fakat kendimden emin değildim, ve zaten altında bulunduğum bütün o yüke bir de bunun eklenmesinden nasıl etkileneceğimi tahmin edemiyordum. Hazırlanmak için günler boyunca başrolün şarkılarına çalışmış, sesim kısılana kadar avaz avaz söylemiştim. Ve bir gün yine şarkıya çalışırken bir mesaj geldi. Başrolü oynayacaktım.
Aylar boyunca hazırlık ve yoğunluk sonunda gösteriye çıkmak üzereydik. Makyajımın son rötuşlarını yapıyor, stresten ellerim titriyor, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sahnedeki zamanımın yarısını hatırlamıyorum bile. Hatırladığım şeylerden biri o zaman çerçevesi içerisinde gerçekten kendimi karakterle özdeştirmiş olmamdı, diğeri ise sonda selama çıktığımızda gözlerimin yaşardığı. Başarmıştım, küçük Bahar’ın hayali olan müzikalde rol almayı gerçekleştirmiş, bir de yetmiyormuş gibi başrolü oynamıştım.
Son üç saattir aralıksız prova alıyorduk, ve yalnızca iki sahneye çalışmıştık. Gönüllü gençler tarafından düzenlenmiş bir müzikal için çalışıyorduk. Yalnızca beş haftamız kalmıştı, ve o iki sahne dışında her şey tamamdı. Kendime çok sorumluluk üstlendiğimi söylüyordu arkadaşlarım, fakat biliyordum ki o sorumluluğu hak ediyordum. Ne de olsa bu sahneleri tekrar ve tekrar almamızın sebebi bendim, benim yetersizliğimdi. Arkadaşlarım bunun doğru olmadığını, sahnenin birlikteliğinin oturmadığını söylüyorlardı fakat ben buna inanmamakta inat ediyor, yalnızca kendimi suçlamayı seçiyordum.
New York’a varmıştım. Gerçekten buradaydım. Yaptığım saçmalıktı belki ama kaybedebilcek… çok şey vardı aslında: para, zaman, özgüven, akademik çalışmalar… Ama bu riskleri göze almıştım. Üniversitem zaten Amerika’daydı fakat New York’a tatil dışında zamanda gitmekle çok büyük risk almış, bir sürü dersimi kaçırmıştım. Tek bir hedefim vardı, Broadway’e çıkmak.
Yorgunluktan bayılmak üzereydim. Rolüm ne kadar küçük olsa da inanılmaz bir şeydi benim için. Broadway müzikalinde sahneye çıkacaktım! Bir sömestr ara vermekle doğru kararı vermiştim, çünkü okulla beraber bu yoğunluğu kesinlikle yürütemezdim. Fakat hedefim netti. Broadway’e çıkmak yeterli değildi, Broadway’de başrolü oynamalıydım.
Telefonum çalıyordu. Haftalardır beklediğim arama bu olabilirdi. Açmalı mıydım? Nasıl bir soruydu bu! Tabii ki açmam gerekiyordu. Ama açabilir miydim, vücudum bu fonksiyona izin verecek miydi? Tebrik ettiler beni. Tebrik ettiler. Başarmıştım. Başrolü kapmıştım. Gerçekten bunu yapabilmiştim. Elimi hissetmiyor, anlık gelen üşümeden titriyordum. Başım dönüyordu ve sanki biri midemi havaya kaldırıyor gibi hissediyordum. Broadway’de Sandra Dee’yi, lisede oynadığım ilk rolü oynayacaktım.
Bitmişti. Aylar boyunca uğraştan, yorgunluktan ve koşuşturmacadan sonra bitmişti. Son selamı vermiştik. Açılış oyunu bitmişti yalnızca, o kadar da bitti diyemezdim. Daha en az birkaç ayımız vardı. Ama başarmıştım. Sandy artık yalnızca okulda değil, Broadway’de de bendim.
Geceyarısıydı. Adaylar açıklanmak üzereydi, ve ben yerimde duramıyordum. Siteyi yeniledik ve arkadaşlarım çığlık çığlığa bağırışmaya başladılar. Müzikaldeki en iyi kadın başrol ödülü için Tony Ödülleri’nde aday gösterilmiştim. Ayaklarım sanki yere basmıyordu. Kazanmak için yarıyola gelmiştim.
Hayatımın en heyecanlı anıydı, ve ben son birkaç gün gerçek değilmiş gibi hissediyordum. Tony Ödülleri’nde aday gösterildiğim kategorinin okunmasını bekliyor, eğer kazanırsam ne yapacağımı bilmiyordum. Ben bunları düşünürken zarf açıldı. Adımı duydum.
Sahnedeydim, fakat ne zaman ve nasıl çıktığımı bilmiyordum. Elime verilen ödülün ağırlığıyla kendime gelmiştim. Işıklar çok fazlaydı derken önüme baktım, ve odadaki insan sayısını gördüm. Bacaklarım kendilerini salıverecek gibi hissettim, ama iyiydim, en azından hala ayaktaydım. Kime teşekkür etmeliydim ki? Elbette annem ve babam başta gelmeliydi, sonra ise benden umudunu kesmeyen müzik öğretmenlerim. En zor zamanlarımda arkamda duran arkadaşlarım, ve motivasyon kaynağı olan kazığını yediğim kişiler. En son, ve en önemlisi de kendimdim. Çünkü her ne kadar başkalarının desteği benim için bir sürü dönüm noktası yaratmış olsa da, buraya gelmem kendi isteğim olmasaydı gerçekleşemezdi.
Teşekkür ederim Bahar. Vazgeçmediğin, yorulduğun hatta tükendiğin anlarda bile durmadığın, atanmadığın rollerde yolu bırakmadığın için teşekkür ederim. Bu anı unutamayacağım, çünkü hayatımın en heyecanlı anıydı.