Karanlık bir kış sabahında, sanayiye doğru yürüyordum. Oto yedek parçaları sattığım bir dükkânım vardı. İşimi severek yapıyordum fakat son zamanlarda benim için günle çok sıkıcı geçiyordu.
Bu sıkıcılığın sebebi, hava durumuydu. Duygularım son derece değişken olduğundan ne yediğim yemeğin tadını alabiliyordum, ne de ettiğim sohbetten zevk alıyordum. Son birkaç ayda antikalara karşı olan ilgim artmıştı ve ben de kendime yeni bir hobi buluştum. Bazı eşyaların en ilkel ama bir o kadar da klasik ve sade hallerini gördüğümde yaratıcı duygularım gün yüzüne çıkıyor ve beni ciddi bir araştırmaya sevk eden bir merak duygusu beliriyordu. Bu sayede az da olsa vakit geçirebiliyordum.
Son aldığım parça eşsiz bir eserdi ve usta bir saatçi tarafından Osmanlı döneminde yapılmıştı. Fakat bu saatte bir tuhaflık vardı. Eşsiz olmasının sebebi ustasının bu saate tam beş yılını vermişti. Fakat tuhaf bir şekilde, mekanizmasında ekstra hiçbir değişiklik yoktu. Sebebini araştıracaktım ama şu anda çok yoğundum. Mevsimin kış olması sebebiyle insanlar araba sürmekte zorlanıyor ve sık sık kaza oluyordu.
İşimle ilgilenirken bir yandan da suç gündemini takip ediyordum. Araba hırsızlıkları ciddi ölçüde artmış ve insanlar artık yaka silker hale gelmişti. Durum böyleyken ben de belki insanlara bir faydam dokunur diye çalınmış arabaların plakalarının yazdığı kâğıdın çıktısını alıp ofisimdeki mantar panoma astım. Sonraki gün, dükkânıma siyah bir araba geldi ve bana sol arka tekerin çamurluğunda bir yırtık olduğunu ayrıca sürücü camının filminin yenilenmesi gerektiğini söyledi. Çamurluğun yarılması olası bir durumdu, fakat sadece bir camın filmsiz kaldığını ilk defa görüyordum. Arabanın plakasını alıp hemen ofisime çekildim ve çırağıma gözünü adamdan ayırmamasını söyledim. Çıktısını aldığım kâğıtta not aldığım plakayı aramaya başladım ve gerçekten de buldum. Adam bir şeylerin ters gittiğini sezmiş olacak ki acelesi olduğunu söyleyip gitmeye çalıştı. Fakat onun tutmam gerekiyordu. Elimi çabuk tutacağımı söyleyip ona çay getireceğimi belirttikten sonra ofisime gidip derhal polisi aradım. Polisler görevini başarılı bir şekilde tamamlayıp adamı derdest ettiler. Ama beni derinden etkileyen asıl olay yeni evli çiftin arabasına kavuştuğu an oldu. O anda saatime baktığımda saniyesi hareket etmiyordu. O an anladım ki, saatim bir cep saatiydi ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu.
Ustanın senelerini bu saate ayırmasının sebebini anlamıştım ve “Size kendinizden başka hiçbir şey, mutluluk getiremez.” diyen Dale Carnegie’nin ne kadar haklı olduğunun farkına vardım. Mutluluğun sebebi de bizdik, üzüntünün sebebi de. Bu dersi aldıktan sonra hayatıma eskisinde daha mutlu ve iyi bir şekilde devam ettim.