Swing hanging from the trees, in a lush green atmosphere.

Sadece Bir Rüya

Annem ve babamla yemyeşil çimenleri ve rengarenk çiçekleri olan bir bahçedeydik. Bahçenin ortasındaki kocaman çınar ağacının dalında da küçük, tahtadan bir salıncak vardı. Ben salıncağa oturmuştum ve babam beni sallıyordu. Annem ise bir kenardan bizi izliyordu ama ben ikisinin de yüzünü tam görememeye başlamıştım. Güneş o kadar şiddetli parlıyordu ki onların yüzleri bi kenara bahçe bile bulanıklaşmıştı. Bu kadar güzel bir anın gözlerimin önünden kaymasını engelleyemiyordum. Birkaç saniye sonra o bahçe, annem ve babam tamamen yok olmuştu. O anda birinin bana seslendiğini duydum, adım sürekli tekrarlanıyordu.

Gözlerimi açtım, bana seslenen annemdi. Beni uyandırmaya çalışıyordu ama ben daha önce gördüğüm sahnenin bir rüya olduğuna inanamıyordum, çok üzülmüştüm. Sanki orada olanları yaşamıştım ve bir rüya olacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Ben bu düşüncelere dalmışken annem acilen okula hazırlanmam gerektiğini söyledi. O odamdan çıkarken ben de üstümü giyiniyordum. Çantamı hazırlayıp kahvaltımı ettim. Okula gitmek için arabaya bindim, arabanın şoförü ise bana aldırmadan beklemeye devam ediyordu. Küçüklüğümden beri zengin bir ailenin parçası olmanın nasıl bir şey olacağını hayal ederdim ve bir şoförümün olabileceğini de düşünmemiş değildim. Ne yazık ki ne bu şoför benimdi ne de varlıklı bir ailem vardı. Bir anda arabanın kapısının kapanma sesi duyuldu ve harekete geçtik. Ceren gelmişti, şoförün hatta içinde yaşadığımız malikanenin asıl sahibi daha doğrusu sahibinin kızıydı. Benim ailemse  onların çalışanlarıydı annem aşçı babam ise bahçıvandı -buna rağmen bahçeyi hiç görmemiştim- ama ben halimden memnundum ne kadar o kız gibi olmak istesem de aileme minnettardım ve onları tüm kalbimle seviyordum. Onlara bu kadar bağlanmamın iki sebebi vardı: Birincisi çocukluğumdan beri Ceren’in hayatını gözlemlemiştim ve hayatı beni ne kadar imrendirse de canının istediğini hiç yapamamıştı, annesi çok katıydı. Bense çocukluğum boyunca çok özgürdüm belki de sırf bu yüzden hep bir mutluluk arayışındaydım. İkinci sebebim ise benim yanımdan hiç ayrılmamalarıydı. İşin aslı ben evlatlıktım ve biyolojik ailem hakkından hiçbir şey bilmeseler de bunu benden hiç saklamamışlardı. O anda duyduğum korna sesiyle kendime geldim, okula varmıştık. Bugün nedense sıkça düşüncelere dalıyordum ve bunun derslerimi etkilemesini hiç istemezdim. Okul paramı Ceren’in annesi karşılıyordu ve onun bana kızmasını ya da benim yüzümden ailemle tartışmasını hiç istemezdim. Hemen sınıfa girdim ve eşyalarımı hazırladım. Korktuğum gerçekleşmişti, neredeyse hiçbir derse dikkatimi verememiştim. Bütün gün sabah gördüğüm rüyayı düşünüp durmuştum. Okuldan direk eve döndüm ve yatağıma girdim. Tek istediğim uyumak ve kafamı boşaltmaktı.

Ertesi sabah tekrar aynı rüyayla uyanmıştım ama bu sefer annemle babamın seslerini duyabilmiş ve yüzlerini görebilmiştim. Ama rüyamda gördüklerim kendi aileme hiç benzemiyordu. Bunu çok garipsemiştim çünkü hayatım da çok az kişi tanıyordum ve rüyamdakileri kimseyle bağdaştıramıyordum. Öte yandan aklımdan hiç çıkaramadığı için bu rüyayı çözümlemeyi ve ondan bir an önce kurtulmayı her şeyden çok istiyordum. Daha sonra biraz olsun rahatlamak için onu tüm detaylarıyla o sırada mutfakta olan babama anlattım. Bu sefer o bahçeyi ve salıncağı en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum.  Anlatırken hata yapmam imkansızdı. Bahçede büyük bir çınar ağacı, iki de elma ağacı vardı. Bu ağaçların çevresini ise yoncalar, papatyalar ve renk renk çiçekler sarıyordu. Salıncaksa çınara iki uzun iple asılmıştı ve tahtadaydı. Orası bana resmen huzur veren bir yerdi. Anlattığım tüm bu şeyler karşısında babam bana bunun küçükken yani evlat edinilmeden önce yaşadığım ve hafızama kazınan bir şey olabileceğini söyledi. Ardından da asla tahmin edemeyeceğim bir şey ekledi: “Anlattığına göre bu yer yaşadığımız malikanenin bahçesine benziyor.” Şok olmuştum, rüyamda malikanenin bahçesini nasıl görebilirdik ki?  Ben buranın bahçesine hiç çıkmamıştım ama diğer yandan babamın işi buydu birçok bahçeyle uğraşmıştı kolayca karıştırabilirdi. Yani rüyam hala açıklık kazanamamıştı. Beni tek mutlu eden şeyse bugün okulu dert etmemin gerekmemelidir çünkü bugün cumartesiydi.Babam mutfaktan ayrıldığı anda salondan çok şiddetli bir ses gelmişti. Çalışanlar olarak bizim salona girmemiz yasak olsa da duyduğum ağlama sesi sebebiyle kendimi durduramamıştım. Kapıdan girdiğimde aklımın ucundan bile geçmeyecek bir sahneyle karşılaşmıştım. Pervin Hanım kırık bir çerçeveyi sımsıkı tutarak ağlıyordu. Onun karşısında donup kalmıştım aklımdan annesini teselli etmesi için Ceren’i çağırmak geçmişti ama o maalesef bu saatlerde voleybol antrenmanında oluyordu. Ben bir fikir ararken Pervin Hanım’ın ağzından bazı sözler döküldü: “Ondan kalan son hatıramdı.” Konunun hassas olduğu çok belliydi bu yüzden de hiçbir soru soramamıştım. Aslında gerek de kalmamıştı çünkü birkaç saniye sonra Pervin Hanım’ın kendisi anlatmaya başlamıştım. Hiçbir şeyi kızından yani Ceren’den başka kimseye söylemeyen o kadının bana içini dökmesine şaşırmıştım. Açıkçası şokta olduğunu düşünüyordum ama yine de merakıma yenik düşüp onu dinlemeye başladım.

Eskiden bir kardeşi olduğunu arka arkaya  günlerde evlendiklerinden ve başta çok mutlu olduklarını anlatıyordu. Bu beni çok şaşırtmıştı çünkü Pervin hanım daha önce bir kardeşten hiç bahsetmemişti. Daha sonra kardeşinin bir kızı olduğunu ama onu kimseye göstermediğini anlattı hatta sırf onu görmek istediği için Pervin Hanım ile kardeşinin arasında çıkan kavgayı tüm detaylarıyla dinlemiştim. O günden sonra da kardeşinin ailesini bir daha göremediğini söyleyip tekrar göz yaşlarına boğulmuştu. Ağlarken elinden kayan çerçevede iki kişi vardı. Şimdi her şeyi anlamıştım bu resim kardeşinden kalan son hatırasıydı ve çerçevenin kırılması onun da dağılmasına neden olmuştu. Tüm bu olaylara neden olan resmi gördüğümde ben de kendimi bir boşlukta bulmuştum. Bunun nedeni fotoğrafta gördüğüm kişilerin rüyamdakiler olmasıydı. Evet, bu resimdekiler şüphesiz onlardı. Rüyamın gizemini çözüyor olabilirdim ama emin olmam lazımdı. Pervin Hanımın asistanı nihayet ona yardım etmeye gelmiş ve bana onun yanında durduğum için teşekkür etmişti.O anda tek düşünebildiğim rüyamdı. Hemen bahçeye koştum, kapıdan çıkarken biraz tereddüt etsem de bahçeye bakmalıydım. Belki de gerçekten rüyamda gördüğüm yer malikanenin bahçesiydi. Cidden de öyleydi ağaçların, çiçeklerin hatta salıncağın bile hiçbir farkı yoktu. Bu da demek oluyordu ki eğer rüyam benim uydurduğum bir illüzyon değil gerçekse hayallerim de gerçek olacaktı. Yani zengin bir ailenin parçası olabilirdim.

Hava kararmaya başlıyordu ve ben gerçeği şimdi öğrenmek istiyordum. Bir gün daha bekleyemezdim. Beni bahçede ilk kez gören babam endişeli bir ifadeyle bana doğru yürürken ben de doğruca Pervin Hanımın odasına koşmaya başlamıştım. Doğruyu öğrenmenin en kolay yolu ona anlatmaktı. Büyük ihtimal her şey bir saçmalıktan ibaretti ama benim de o an kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Odasından içeri daldığımda içerde Pervin Hanım’ın yalnız olmadığını gördüm, sekreteri ve Ceren de oradaydı. Yaptığım çok saygısızcaydı ama kendimi durduramıyordum. Son günlerde başımdan geçen her şeyi oracıkta anlattım ve anlatırken kulağa o kadar anlamsız gelmişti ki çok mahcup olmuştum. Resmen ben bir rüya gördüm ve delice bir teorim var diyordum. Bütün anlattıklarımı beni buraya kadar takip eden babam da duymuştu. İçinde bulunduğum durumun garipliğinin farkındaydım ve tek umudum Pervin Hanımın bana odasına daldığım için çok kızmamasıydı. Aslında hiç kızmamıştı, bugün içinde bir kez daha beklemediğim bir şey duyuyordum. Pervin Hanım aynı rüyayı farklı bir bakış açısından kendisinin de aylardır gördüğünü söylemişti. Benim evlatlık olduğumu biliyordu ve milyonda bir olasılık olsa da kardeşinin kızını bulma olanağını kaçırmak istemiyordu. Bana benim de bunu araştırmak isteyip istemediğimi sordu. Ben ne kadar istediğimi söylesem de tamamen netleştirmek için şöyle dedi: “Son kararın mı?”. Ben de arkamda duran babama da sorarak onayladım. O gece sekreteri ikimizden de DNA örneği aldı ve hızlı test için laboratuvara gönderdi.

Sonuçlar ise beni hem çok mutlu etmiş hem de kafamı karıştırmıştı. Ben Pervin Hanımın yeğeniydim yani kardeşinin hiç göremediği kızıydım. Bu da demekti ki hayallerim gerçek olmuştu zengin bir ailenin parçasıydım artık. Daha doğru hep öyleydim fakat bunu daha yeni öğrenmiştim. Bu kadar güzel bir sonucun sadece bir rüya sayesinde ortaya çıkması çok ilginçti. Şimdi gerçek ailemle ilgili ne istersem öğrenebilecektim ve tabii ki beni evlat edinen ve bana çok iyi bakan ailemi de asla bırakmayacaktım.

(Visited 18 times, 1 visits today)