Sadakat Kanseri

Kocaman, hasır piknik sepetimi yere koyup kırmızı çizgili piknik örtümü serdim ve uzandım. Birben biraz sonra gelir diye düşündüm. 14 yıldır her an yanımda olan canım arkadaşım Birben’le uzun süredir yüz yüze görüşememiştik. İngiltere’de çalışıyor olmam görüşme sıklığımızı kötü etkiliyordu. Ben bunları düşünürken Birben seslendi: ”Buse, bunu duymaya hazır mısın?”. Hemen kalktım ve ona hayretle baktım. Sol elindeki ışıl ışıl parlayan pırlanta yüzüğü fark etmemek mümkün değildi. Hayatında biri olduğundan bahsetmedi diye düşündüm. Tam o sırada ”Ateş, canım nerede kaldın?” diye bağırmasın mı? Karşımda Ateş’i görünce on yıl önce parkta geçirdiğimiz o gün geldi aklıma.

14 yaşındaydık ve üçümüz de hayat doluyduk. Lise sınavından başarı ile geçmiştik ve hayalimizdeki yerleri kazanmanın sevincini yaşıyorduk. Üçümüz çok yakındık ama benim Ateş’e karşı duygularım arkadaşlıktan ötesiydi. O da bana karşı hissettiklerini pek gizlemiyordu. O gün bana aldığı kırmızı, karmakarışık bir desene sahip olan fuları verebilmesi için 10 dakika erken buluşmuştuk. Karşıdan onu gördüğümde tanıyamadım, ne kadar da değişmiş oysaki sadece 2 aydır görmedim onu diye düşündüm. Biraz sohbet ettikten sonra Birben de geldi.

Birben’in benim planlarımdan haberi vardı. O gün her şeyi anlatacaktım Ateş’e. Başlarda çok normal davrandım, güldük, bol bol eğlendik. Bir süre sonra Ateş’in ikiz kardeşi Sarp geldi. Sarp, Birben ile konuşmamı dinleyip her şeyi öğrendi. O an, niye bilmiyorum, çok çekindim söylemekten. Kendimden utandım, kızardım ve Sarp’a dedim ki: ” İstiyorsan git kardeşine söyle.”. O söylerken gözlerim kararıyor, kalp atışlarım hızlanıyordu ama hiçbir şey beni Ateş’in verdiği cevap kadar üzemezdi. Sakince, ”Ne yani? Şimdi biz seninle eski sevgilin Emir ile olduğu gibi mi olacağız?” Ne var ki bu cevapta, ne demek istemiş? diye soruyor olabilirsiniz. Emir beni çok üzen, çok kıran, berbat biriydi ve onun yüzünden psikolojik tedavi alma noktasına kadar gelmiştim. Bu cevap benim için bir hakaretti.

Gözlerim doldu ve çantamı alıp gitmek istedim. Ateş engelledi beni. Gidersen tüm arkadaşlığımızı silerim dedi. Mecburen sakince yerime oturdum. Sohbete devam etmeye çalışıyordum ama olmuyordu. Kalktım ve lavaboya gittim, Birben de benle geldi. Omzuna yaslandım, ağladım ama kırgınlığım ve öfkem dinmemişti. Artık öfkemi gizlemeyeceğim diye düşündüm ve piknik örtüsünü çekip aldım. Çantamı takıp yürümeye başladım ve arkama bile bakmadım. Gözlerim yaşlarla doluyken yokuş aşağı yürüyordum ki arkamdan beni çekip tutan kolu fark ettim. Ateş karşımda durmuş, özür diliyordu. Hışımla, ”Ben bunu mu hak ettim?” dedim. Bunu hak etmediğimi, beni çok önemsediğini ve sevdiğini ancak Ateş ve Sarp’ın yanında çekinip saçmaladığını söyledi. Hemen ona inadım ve onu affettim. Ancak henüz o kara haberi almamıştım.

Aradan çok mutlu olduğum iki hafta geçti. Bu mutluluğun kısacık olduğunu nerden bilecektim? Sadece bir mesaj yıkabiliyordu insanı: Buse, ben kanserim. Ondan sonraki günleri anlatmak bile çok canımı yakıyor. Tedavi için Amerika’ya gideceğini söylemişti bana ama ondan sonra iletişime geçemedik.

Onu düşünerek yıllarımı harcadım. ”Şimdi nerede, ne yapıyor, iyileşti mi?” soruları zihnimde dönüp dolaşıyordu. Aslında cevaplar çok yakındı. Sarp’a bir mesaj yazmak veya evimin balkonundan görebildiğim evlerinin zilini çalıp annesine sormak. Bunca yıl niye mi yapmadım? Birben her seferinde artık Ateş’i unutmamı söyledi de ondan. Elim telefonuma gittiğinde ”Hayır, sakın!” ve evlerine yöneldiğimde ”Buse, vazgeç artık” tepkilerini alıyordum. Eskiden benim iyiliğimi düşünüyor diye düşünürdüm. Ne kadar da safmışım!

Şimdi bir eli Ateş’in elinde, diğeri bana getirdikleri, ucuz olduğu her özelliğinden anlaşılan, hediyeyi tutarken üzgün bir yüz ifadesiyle ”Buse, biliyoruz sana bunu yapmamalıydık ama çok üzgünüz.” diyordu. Tüm güvenimi, sevgimi ve Birben ile geçirdiğim yılları düşündüm. Eski Buse olsa sepetini alıp ağlayarak giderdi ama o an dersimi almıştım. Üstlerindekilere bakıldığında ceplerinde birer lira bile olmadığı anlaşılıyordu. Birben’in birçok bankanın kara listesinde olduğunu bilmeyen yoktu. Ekonomik danışmanımı aradım ve bağış için 100.000 TL ayırmasını söyledim. Yüzlerine bakıp bu da size benden düğün hediyesi dedim ve arkama bakmadan çekip gittim.

Bana hayatta her şeyim olduğunu söylerlerdi. ”Paran var, yüksek bir sosyal statün var, çok başarılısın ama mutlu değilsin.” sözünü defalarca duyup umursamamıştım. Şimdi niye mutlu olmadığımı çok iyi anladım. Evet ekonomik açıdan mükemmeldim, göz kamaştırıcı bir kariyerim de vardı ama hayatta tek bir eşim, dostum, sevdiğim yoktu. Dostum dediğim kişi yıllarca kandırmıştı beni. Onda sadakat kanseri var bence. Fesatlıkla kirlenmiş düşünceleri sadakatsizliği kontrol edemiyor. Onları geride bırakalı çok oldu. Artık yeni dostlar arıyorum, ailem her şeyden daha önemli benim için. Bir şeyin kıymeti, o şeyin yokluğunun çokluğu ile artar. Ne azsa o kıymetlidir, ne uzaksa onu arar insan.

 

(Visited 117 times, 1 visits today)