Bir zamanlar bir kız varmış. Geçirdiği çok büyük bir hastalıkta ailesi soluğu hastanede almış. Hiçbir doktor hastalığına çare bulamamış. En son umutsuzca yurtdışında bir doktora göstermişler küçük Ada’yı. Tabii bu doktor da çözüm bulamamış bu hastalığa. Bir hafta sonra, ailesini aramışlar. Son gittikleri doktor, bu hastalığın çaresini bir hafta düşünüp bulabildiklerini söylemiş telefonda. Apar topar toplamışlar eşyalarını. Uçağa atlayıp götürmüşler Ada’yı. Aylarca uygulana tedavi sonucu sağlığına kavuşturmuşlar küçük kızı. O zamandan beri Ada, doktorun tedaviyi buluncaki duyguyu birçok kez deneyimlemek istiyor, büyüyünce başarılı bir doktor olmak istiyordu.
Liseyi bitirdi, bir sürü sınıf atladı. Hedefine ulaşmasına her gün daha az kalıyordu. Her akşam çok çalışıyor, geç saatte yatıyordu.
Nihayet üniversite de bitmişti. İstediği mesleğe kavuştu. Çok başarılı bir doktor olarak her gün çalışıp işlerini önceden bitirmeye çalışıyordu.
Bir gün, mesleğinin başında; içeriye bir hasta geldi. Çok yaşlı, beyaz seyrek saçlı bir adam. Hastalığını anlattı ve ekledi: “ Ben de doktordum, bir gün tedavisi olmayan bir hastalığı olan bir kızı iyileştirdim, ondan ertesi gün de fiğer doktorlardan habersiz iş yaptım diye kovdular beni, bir daha çalışmadım. Fakat buna rağmen bulduğum tesaviyle bir sürü hasta kurtuldu,” dedi yaşlı adam. Ada, bu yaşlı adamın onun hayatını kurtaran doktor olduğunu anladı. Ne yazık ki bu adamın da çaresi bulunamayan bambaşka bir hastalık kaptığını öğrendi. ‘Ben de ona yardım etmeliyim,’ diye düşündü. Aylarca diğer doktorlarla çalışıp hastalığa çözüm aradı. Bir gün işe geldiğinde, mucize gibi bir fikir aklına geldi. Üzerine bir hafta çalıştılar. Sonunda yaşlı adamı kurtardılar. Adam tedavisi bitince çok mutlu ayrıldı hastaneden. Ada’nın rüyası gerçek olmuştu. Yaşayıp görmenin nasıl olduğunu merak attiği bir şeyi kendisi yaşamıştı. Bir sonraki hedefi de bütün dünyaya bu buluşunu duyurmaktı.