Yine her cumartesi olduğu gibi bugün de ailecek seyredeceğimiz filmi seçmek için salonda toplandık. Peki ya ne izleyecektik? Sanırım tekrardan fantastik adı altında bir korku filmi izleyeceğiz. Tabii ki de küçük kardeşim daha beş yaşında olduğu için korku filminden korkacaktı. Anlattık anlattık bir türlü kendi odasında çizgi film izlemesi için ikna edemiyorduk. Her zamanki gibi bağırmaya başladı. Ağladı, ağladı ve yine ağladı. En sonunda yaklaşık bir saat geçtikten sonra güzel, derin bir uykuya daldı. Kardeşim odasında mışıl mışıl uyurken biz de salonda korku filmini izliyorduk.
Her şey çok güzel gidiyordu ki birden bire kardeşimin bağırış sesini duymuştuk. Birine çok sinirlenmişti, belli. Annem salondan koşarak odaya yetişti. Ne olduğunu anlamamıştı, çok da umursamamıştık. Rüyasında korkunç bir şey gördüğünü düşünmüştük ki annem beni çağırdı. Odaya gittiğimde minicik, melek ruhlu kardeşim yatağın üzerinde duruyordu. Sadece duruyordu. Sonunda babam geldi yanımıza ve ne olduğunu çözmeye çalışırken birden odayı hatta evi çığlıklar bastı. Peki ya kardeşim ne görmüş olabilirdi? Hepimiz korkmaya başladık. Ağabeyim kedimizi arıyordu. Belki de kardeşim o güzel uykusundayken kedimiz gelip onu uyandırdığı için korkup bağırmaya başladığını düşündük. Fakat bu da değildi, kedi balkonda tüylerini yalayarak kendini temizliyordu. Daha fazla korkmaya başladık. Elimiz ayağımız birbirine dolaşmıştı. Sonunda annem kardeşimi kucağına aldı, sakinleştirdi ve geri uykuya yatırdı. Sonunda herkes kötü bir rüya gördüğüne ikna olmuştu. Sakince salona geri döndük ve kumandadan filmi oynatmak için oynat tuşuna tam basacakken telefon çaldı. Hiç kimse korkmamıştı lakin telefonu açtığımızda telefondaki sesi hepimiz tanımıştık, kardeşimdi…
Fısıldayarak bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Bir rüya, korkunç bir rüya. Dünya bir zombinin işgaline uğramıştı sanki, yani biz öyle anlamıştık. Anlatıyordu… Bilim adamları küçük bir deney yapıyorlardı ama o karışım deney tüpündeyken yere düşürülmüş hem de o karışım daha hazır değilken. Etrafa bir koku yayılmıştı kokusu pahalı bir parfüm kokusuna benziyormuş ama ne fark eder ki. Kim bilebilirdi ki yarım saat sonra canlı olan her şeyi yemek isteyeceklerini. Zombiye dönüşmüşlerdi. O kimyasal koku ,pahalı parfüme benzeyen koku, her tarafa yayılmıştı herkes yavaş yavaş zombiye dönüşüyordu. Kardeşim bunları anlatınca pek de inanmamıştık sonuçta beş yaşında bir çocuktu. Yanına gittik ve bu sefer onu yalnız bırakmamaya karar verdik yani saat sabah 5’ti ve artık uyumaması ,kötü rüyalar görmemesi, için onu uyutmamaya çalışıyorduk. Herkesin keyfi yerindeydi, herkes mutluydu ve gülüyordu. Camdan garip sesler gelmeye başlamıştı ki hırsız sandık ve ağabeyim koşa koşa mutfaktan büyük bir bıçak aldı, geldi. Cama vuruyorlardı, “tak” diye sesler geliyordu. Bakmaya zamanımız olmadan cam kırıldı ve dışarıdan yeşil, garip varlıklar gelmeye başladı. Kardeşim “kaçın” diye çığlık çığlıyaydı. Evden çıkıp koşa koşa havaalanına yetiştik. Oradan hızlıca uçak biletlerini alarak yurt dışına çıkmayı başardık.
İngiltere’ye inmiş bulunmaktaydık. Haberlere baktığımızda ise insanları zombiye, etrafındaki bütün canlıları yemek isteyen varlıklara, dönüştüren o kimyasal kokunun dağılmasını engellemişlerdi fakat biz yine de işimizi sağlama almak için geri dönmedik. Şehirden uzak bir yere, köye taşındık ve hayatımızı burada sürdürüyoruz.