Doğmak bilmeyen bir sabaha alarmın sinir bozucu sesiyle uyandı. O gün işe gitmeyecekti, yoksa gitmek mi istemiyordu? Hatırladı ki gidecek bir işi yoktu. Sadece gidecek işi değil, gidecek hiçbir yeri ve hiç kimsesi yoktu. Bunu hatırlamak yüzünü soğuk su ile yıkamaktan daha soğuk ve sert gelmişti. Aklında cevap veremediği sorular ve cevabını vermek istemediği soruların hepsini sessize aldı tıpkı aramaların hiçbirine cevap vermediği telefonu gibi. Yataktan doğrulmaya çalıştı, kollarının ve bacaklarının hissizleştiğini fark etti, umursamadı, geri yattı.
Kapının şiddetli bir şekilde yumruklanmasıyla geri uyandı. Bunu da duymamazlıktan gelmeye çalıştı. Ama yaklaşık beş dakika boyunca süren bu sinir bozucu sesi kimin yaptığını anlamak için hızlıca kalktı. O sırada sabahki yataktan kalkamayışını, şimdi ise nasıl hızlı kalkabildiğini hiç düşünmedi. Kapının deliğinden önce baktı. Ama kirden hiçbir şey görünmüyordu. Kitlediği kapının kilitlerini teker teker açtı, teker teker geri kapatma istemesine rağmen. Kapıyı açar açmaz etrafına bakındı. Çünkü karşısında kimse yoktu. Derin bir nefes aldı ve sinirine hakim olmaya çalıştı. Çocukların kapıyı çalıp kaçtığını düşündü. Tam kapıyı geri kapatırken paspasın üstünde bir kutu gördü. Görmemiş gibi yapsa da kutu kucaklayıp mutfağa doğru bir yere koydu. Sonra kilitleri teker teker geri kapadı.
Yatak toplamaktan hiç hoşlanmazdı. Dağınıklığı da yaşam tarzı olarak düşünmezdi. Oldukça dengesiz biriydi, oldukça yorgun, oldukça bıkkın, oldukça da hayata doymuştu. Yaşamak için hiçbir amacı olmadığını düşünüyordu. Sonra okuduğu kitaptaki cümleler dilinden dökülü verdi. İnsanlar yaşama nedenlerini pek çabuk öğreniyorlar. Belki de gene hep aynı nedenle pes ediyorlar, dedi. Ardından yine aynı kitapta okuduğu cümleyi söyledi. Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için sebebim, dedi. Kendine bir soru sorma kararı aldı. Kendiyle iletişimi hep tek taraflı olurdu. Böyle bir bağlamda kendiyle sohbet etmesi zaten şarttı. Derin bir nefes aldı ve sordu: “Yaşamak için bir sebebim var mı, gerçekleşmeyen düşüm kaldı mı, gerçekleşmeyen kabusum kaldı mı? Evde büyük bir sessizlik hakim oldu. Mesajı aldığını düşündü ve mutfağa bir şeyler yemek için gitti. Sonra yerdeki paket gözüne takıldı açmayı unuttuğu fark etti. Eline bir makas aldı ambalajını açmak için. tam ne olduğunu görecekken etraf bembeyaz oldu.
Telefonu çalıyordu, saat daha sekizdi, arayana bakmadı. Elinde gece okurken uyuya kaldığı kitabı – Simyacı- vardı. Çok mutlu olmuştu. Çünkü gerçekte kitaptaki delikanlı gibi değildi. Olmadığı kişinin günümüzdeki hayatını yaşadığı içinse mutluydu. Aklına paket geldi koşarak kapıyı açtı. Zaten hiç sevmezdi kapıları kilitlemeyi. Çünkü onun için güven: ev demekti. Evet yerde bir paket vardı. Paketin üstünde de “Herkes kendi düşlerini aynı şekilde göremez; kendince görür.” Diye bir not vardı. Peki paketin içinde ne vardı? Bilinmez, hiçbir zaman açmadı ki bilsin. Unutulmayacak en ikilemdeki bir gün yaşamıştı.