Hiç merak ettiniz mi gecelerin, gündüzlerin nasıl oluştuğunu? ya da zamanın nasıl akan bir şelale misali olduğunu. Yaşadığımız evrenin düzeni de Ümit Burnundaki gelgit akıntıları gibidir ; bizi neler bekliyor asla bilemeyiz. Hatta şu an yaşadığımız 21. yüzyılda zamanın kendisine özgü asla çözemeyeceğimiz bir akışı mevcut. Lakin şöyle bir acı gerçek de var ; biz bu yaşadığımız zamanların ve zaman dilimlerinin kıymetini asla bilemedik. Geçmiş yüzyıllara nazaran çok daha mucizevi konumda olduğumuzu ve nereden nerelere geldiğimizi bilmemiz gerek.
Bir gece beni çok derinden vuran bir rüya kondu üstüme. Bir rüyadan çok zamanda yolculuk gibiydi lakin zaman makinesiyle değil de boyutlar arası yapılan bir yolculuk olduğunu anladım gözlerimi sabah sularında açınca. Rüyamda 19. yüzyıldaki Osmanlı Devletine boyutsal bir yolculuk gerçekleştirdim. Hayalet gibi dolanıyordum etrafta öylece ilk başta her şey sıradandı lakin o manzarayı görene dek. Görmüş olduğum o manzara ciddi anlamda tüyler ürperticiydi. Gencecik kızlar ”terbiye” edilmek için o kaya gibi falakalarda can çekişiyor, onları bir insan yerine koymak nedir hiç bilmiyorlardı. Daha sonra ise eğitim eşitsizliği de gördüklerimin arasında mevcuttu. Oğlan çocukları mahalle mekteplerine veya medreselere giderek eğitim alabiliyor , okuma yazma biliyorlardı. Sosyal tabakalaşma ve yoksulluk adeta bir karabasan gibi çökmüştü Osmanlı’nın geniş ama daralan sınırlarına. Bir sonraki ruhsal yolculuğumda durağım 20. yüzyılda Avrupa ve 2. Dünya Savaşı dönemleriydi. Bu dönemde Mustafa Kemal Atatürk sayesinde Osmanlı devleti yıkılmış ve bir anka kuşu misaliyle Modern Türkiye Cumhuriyeti olarak küllerinden yeniden var olmuştu. Ancak Avrupa’nın geneli için aynı cümleleri kuramayacağım çünkü gördüğüm bu dehşet verici manzara bu sefer Almanya’daydı. Sırf milyonlarca insan yahudilik inancına sahip olduğu için yakılarak, kesilerek can veriyordu. Asıl sıkıntılar Nazi Almanya’sının bütün Avrupa’ya hakim olma arzusu ile başlattığı 2. Dünya Savaşı idi. Başta Sovyetler Birliği ve Polonya olmak üzere bütün Avrupa kan ağladı.
Gözlerimi açtığımda günümüzde yaşadıklarımız zorluklarında öteki yüzyıllarda olduğu gibi evrenin bir düzeni olduğunu anlamış oldum. Kimi zaman bir Distopya anımsadım günümüzde. Lakin unutmayın ki asıl Ütopya bizim içimizde yatıyor.