Ben Kaiden, anlatacağım öyküde önemi olmayan bir yan karakterim sadece. Asıl bahsetmek istediğim kişi başka birisi; benden çok daha aydın, yetenekli, kararlı ve kendinden emin birisi hakkında. Bahsedeceğim kişi Letainya Krallığının Kralı II.Mason. Kral II.Mason, kral olmadığı zamanlardan önce tanıdığım birisiydi, kendisiyle yollarımızı ayırdığımızda hemen hemen daha yeni bir topluluk oluşturmaya başlamıştı. Onun yerleşik bir hayat kurma hayallerine hayrandım fakat benim onun gibi bir ne isteğim ne de kararlılığım vardı. Sonuçta bir krallık kurmak kolay iş değildi, bazen hayallerinde yaşadığını düşünürdüm. Kesinlikle arada bir birileri tarafından dünyaya indirilmesi gerekiyordu. Onla yollarımızı ayırmak istediğim konusunu açtığında içten içe kalbinin kırıldığını ve benim gitmek istemediğini görebiliyordum fakat elbet yollarımız bir gün ayrılacaktı. Bana karşı çıkmadı. Fakat bana ne sebep sordu ne de ne yapmayı planladığımı. Belki de cevabı kendisi çoktan biliyordu. Ne de olsa kime benden bahsetse hep “O da Kristof Kolomb gibi uzak diyarlara açılmak ve yeni yerler keşfetmek istiyor. Tüm krallıkların servetini versen de vazgeçmez bu isteğinden.” derdi ve mutlaka beni güldürürdü. O zamandan beridir kendisini görmedim. Artık istesem de göremem ne de olsa…
Ayrıldığımız günden beri benim için işler kolay olmadı. Beraberken gemimizin 2 kaptanıydık. Görev dağılımımız sayesinde gemi kendini bir arada tutardı. Ne kadar yapmamasını istesem de görev çoğunluğu hep ondaydı, belki de o yüzden şu anda yetersiz tecrübeden gemime hakim değilim ve onun krallığının servetine el sürmeye çalışıyorum. Gerçekten acınası bir durum fakat onu suçlamıyorum, bu sadece kendi kendime kanıt olmuştu; onsuz bir işe yaramaz, kendi gemisini yönetemeyen kaptan,sıradan bir insan olduğumu. Şimdi ise ona bak, tahtında oturuyor ve koca bir krallık yönetiyor. Keşke o zaman onun yanı başındanda olmayan devam etseydim fakat şu anda keşkeleri düşünecek zaman yok, eğer böyle ayrı diyarlara dalmaya devam edersem sonraki servet odası kontrolünde kesin fark edilip zindana atılacağım.
Tabii ben bunun farkına varana kadar dışardan yavaş yavaş sesleri yükselen 2 insanın sesi -tahminen gardiyanlar- beni gerçekliğe çekti ve hemen bulabildiğim en iyi yere saklandım, basılma riskine karşın.
– (…)
– Evet biliyorum ben de eşimle beraber katılmayı planlıyordum fakat yeni emirlere göre bu seneki baloda koruma sayısı arttıralacakmış ve şansıma yetkililerden biri de benim. Gerçekten kalp kırıcı, belki sadece eşim için davet kartı alabilirim.
-Eşin? Evli olduğunu bilmiyordum.
-Neden herkes bunu söylüyor? Bir kere benim yakışıklı bir yüzüm ve güzel bir bedenim var, benle tanışmak için servetler sarf edecek bir sürü insan var.
-Evet evet zaten o yüzden hâlâ bu krallıkta düşük maaş ile gardiyanlık yapıyorsun. (!)
-Hey?! Yakışıklılık servet sahibi olmak demek değil biliyorsun değil mi?
-Mhm. (!)
-Of hâlâ o alaycı ses tonuyla karşılık veriyorsun ya… Çok sinir bozucu.
-Sinirini bozsun diye yapıyorum zaten.
-Seni..! Biliyor musun? Boşver, ilerde sen de herkes gibi benim peşimden koşacaksın.
-Umarım o güne kadar bedenim çürümez.
-Hıhı, her ne diyorsan.
-Hey, az içeri göz gezdirsek görevimizi yaptık sayılır mı? Yıllardır hiç hırsızlık olayı yaşanmadı ne de olsa, bugünün herhangi bir farkı olacağını sanmıyorum.
-Evet evet, iki göz gezdirsen yeter.
Neyse ki sadece göz gezdirecekler, içeri girseler kesin fark edilirdim.
-Evet bakalım… İçerde kimse yok.
-Bir saniye bile olmadı kapıyı açalı…
-Fikri sunan sendin o yüzden yargılamaya da hakkın yok.
-Doğru…
Ve böylece 2 gardiyan da kapı başında dikilme işine geri döndü.
Bu yakındı… Hemen toz olmam lazım buradan-
-HEY!! GÖREVİNİZİ DÜZGÜN YAPIN DİYE KAÇ KERE SÖYLEMEM GEREKİYOR?!?
Gardiyanlar ve Kaiden: Uh oh, general geliyor.
-E-evet efendim! Sorun nedir?
-Sorun mu? Sence sorun ne hm?
-Bilmiyorum efendim.
-ÇÜNKÜ CİDDİ SORMUYORDUM. NEDEN GÖREVİNİZİ DÜZGÜN YAPMIYORSUNUZ?
-Yapıyoruz efendim, emredilen gibi içeriyi kontrol ettik.
-Oh öyle mi? Eminim ki tek yaptığınız kapıyı kapatıp açmaktı. Gözlerim sizce bana yalan mı söylüyor?
-B-belki..?
-HAYIR APTAL, ÇEKİL KENARA! Her şeyi yüksek rütbeler yapmak zorunda zaten değil mi? İşte bu yüzden işiniz gardiyanlıktan öteye geçmiyor!
Oh, oh hayır… General beni yakalarsa bittim ama kaçmaya zamanım yok. Tek yapabileceğim saklanıp çok detaylı arama yapmamasını ummak.
-Bakalım bakalım kimler saklanıyor burada…
-Efendim saygısızlık gibi olmasın fakat neden bugün bu kadar detaylı bir arama yapılıyor?
– BANA KALSA HER GÜN BÖYLE BİR ARAMA YAPILMALI. Tabii ki kralımız bana izin vermiyor… Neyse, bugün bu kadar arama yapılmasının sebebi yetkisiz biri içeri girdi ve eminim ki bu odaya girdi.
-Hehe, şahsen general tarafından bulunan ben olmak istemezdim.
-Fikrini soran olmadı.
-Sana da fikrini soran olmadı.
-İkiniz de kapayın çenenizi.
Generalin adımlarının yaklaştığını duyabiliyordum. Elimden geldiğince sessiz kalıyordum fakat kaçacak hiç bir yerim yok. Umarım beni bulmaz, umarım beni bulmaz, umarım beni bulmaz…
1.Bölümün sonu.