Bilgi teorisi, felsefenin temelidir. “Neyi biliyoruz ve bildiklerimizin doğru olduğunu nereden biliyoruz ?” kendimize yöneltebileceğimiz en zor sorudur zira bir bilgiyi bilgiyle kanıtlamak mümkünken bir bilginin doğruluğunu başka bilgilerin yokluğunda yalnızca mantık ile açıklamak neredeyse imkansızdır. Bu konuda bilmenin ve deneyimlenin farkı oldukça mühimdir. Bu farkı anlatmak için kullanılan en yaygın örnek “Renk Bilimci Mary” düşünce deneyidir.
Düşünce deneyinin genel hatlarıyla özeti şudur : Renk bilimi alanında uzmanlaşmış Mary, bu bilim hakkında yazılmış tüm literatüre hakim bir bilim insanıdır. Gözün rengi algılayışından rengin farklı frekanslarına kadar renk ve insanların rengi kavramasına kadar her şeyi öğrenerek bu alanın en üst otoritesi haline gelmiştir. Ancak Mary’nin eşi benzeri görülmemiş bir renk körlüğü durumu vardır, Mary yalnızca siyah ve beyazın tonlarını görebiliyordur. Bir gün başka bir grup bilim insanı Mary’nin göz bozukluğunu düzeltecek bir gözlük icat eder. Soru şu : “Mary gözlükleri takıp ilk defa renk gördüğü zaman, renkle ilgili yeni herhangi bir şey öğrenir mi ?”
Hayattan çok uzak bir konsept olsa bile bu düşünce deneyi rengi deneyimlemekle ilgili çok önemli bir noktaya değinir. Bilmek ve deneyimlemek arasındaki fark nedir ? Eğer Mary renkleri ilk defa gördüğünde herhangi yeni bir şey öğrenmiyor veya herhangi yeni bir duygu hissetmiyor ise insan deneyiminin bilgi üzerine herhangi bir ağırlığı yoktur. Öte yandan Mary eğer yeni bir şeyler öğreniyor veya yeni bir duygu hissediyorsa insan deneyimi bilginin ve öğrenmenin asla karşılayamayacağı bir boşluğu kapatıyordur.
Bana sorsanız bu durumlardan ikincisi geçerli olanıdır. Rengin farklı olmasının sebebi de budur zaten. Siz kör birisine saatlerce “kırmızının” ne olduğunu açıklasanız dahi başladığınız noktadan ilerlemiş olmazsınız. Bu anlamda renk birçok kavramdan ayrışmıştır. Renk fark edilmese bile insan deneyiminin en tesirli parçalarındandır. Göğün renginin siyah olduğunu görüp günümüzü sonlandırır renginin sarıya döndüğünü fark ettiğimizde de günümüzü başlatırız.
Bu nedendendir ki insan psikolojisinin büyük bir kısmı renklerin etkisiyle açıklanmaktadır. Yalnızca soyut zihinsel etkilerle sınırlı kalmayıp rengin fiziksel olarak da etkisi de bilinen tıbbi bir gerçektir. Birden fazla hastane gezdiyseniz duvarlarda bulunan resimlerin birbirine olan benzerliklerini fark etmişsinizdir. Bu bir rastlantı değildir. Belirli renklerin ve tasarımların hastaların hem zihinsel hem de fiziksel sağlıklarını geliştirerek hastaların iyileşme süreçlerini hızlandırdıkları belirtilmiştir.
Şimdi sıra sende sayın okuyucu, bu bloğu okuduğun sayfanın mor çerçevesine bakmanı rica ediyorum. Ne kadar ilginç. Aynı elektronik cihazdan yayılan beyaz ışık kırılarak şu an ekranda gördüğün tüm bu zıt renklere ayrılıyor. Yaşadığın her anın her saniyesinin renklerin bu öznel güzelliğiyle taçlanması üstüne yeterince kafa yormadığımız, minnettarlığımızı yeterince göstermediğimiz bir durum. Eminim ki Mary de tüm engin bilgisine rağmen ilk defa bir renk gördüğünde bizim duymadığımız bu minnettarlığı duymuştur.