Matematik, TDK’ye göre “Aritmetik, cebir, geometri gibi sayı ve ölçü temeline dayanarak niceliklerin özelliklerini inceleyen bilimlerin ortak adı” anlamına gelmektedir. Asıl kelime kökeni eski Yunanca “manthánō” yani “öğrenmek” fiiline “-ma” eki getirilmesiyle türetilmiş “mathēmatiká” sözcüğünün Fransızca “mathématique” haline gelip oradan da Türkçemize “matematik” olarak geçmesidir.
İşte bu “matematik” hayatımızın her parçasında karşımıza çıkar. Pazarda alışveriş yaparken okulda, işte, bankada yani hemen hemen her yerde. İllaki görürüz bir yerde bir sayı, rakam, mantık. Galileo Galilei de bu yüzden “Tabiat matematik dilinde yazılmıştır.” der herhalde. Bizler de bu tabiatın içinde yaşıyoruz zaten, sayıların kontrolünde.
Örneğin, İnsanlar banka hesaplarındaki paranın sayısı kadar lüks bir hayat yaşayabilirler. Onların çocukları yine bu sayıya göre bir okula gidebilirler. Gittikleri okuldaki öğretmen sınıftaki öğrenci sayısına göre dağıtmak zorundadır dikkatini, bu sayı arttıkça da her öğrenciye düşen miktar azalır ve sınav kağıtlarının üzerine kırmızı kalemle yazılmış sayılar da düşer. Demek istediğim hayatımızdaki bütün bu sayılar birbirini etkiler, aynı domino taşları gibi, biz de bu sayıların arasında sürüklenir gideriz. Kimimiz doğduğumuz günün bile bizim hayatımızın nasıl ilerleyeceğini belirleyen şeylerden biri olduğunu düşünür (ki bence belli bir derece haklıdırlar) ve karşımıza astroloji çıkar.
Gördüğümüz, göremediğimiz; bildiğimiz, bilmediğimiz bir şekilde hayatlarımızı etkileyen her şeyin arkasında rakamların olduğunu söylesem de insanlığın rakamların üzerine kurulmuş bir sistemin kuklası olduğu gibi bir fikrim yok. Bu rakamlar çevremizi oluşturuyor ve evet, onlardan etkileniyoruz ama zaten normal olan da bu değil midir? Herkes etrafında yaşananlardan etkilenir. Ancak herkesin bu olaylara tepkisi farklıdır, işte orada benliğimiz ortaya çıkar. Bu sayede verdiğimiz kararlarla rakamların bizi etkilediği gibi biz de onları etkileriz. Peki, hangisi hangisini daha çok etkiler? İnsanlar rakamları mı, rakamlar insanı mı? Buna tek bir cevabım var: Biz de zaten birer rakamız.
Dünyada tam ben bunu yazarken (28.02.2023) 8,019,335,688 kişi var. 353,049’ u bugün doğdu. 176,870 kişi ise yine bugün hayata gözlerini yumdu. 14,603,916,347 sigara içildi. 450,987,708 MWh enerji harcandı, 735,167,777 milyon litre su tüketildi insanlar tarafından. Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaramız da bir rakam. Yani bizler de birer rakamız, en azından hayattaki yerimiz öyle. Aslında bedenlerimiz bile sayılardan oluşuyor. Eğer bu sayılarda bir farklılık çıkarsa genetik veya daha farklı rahatsızlıklar oluşuyor. Mesela her insanda 46 kromozom vardır, bu sayı sadece bir tane bile fazla olsa “Down sendromu” oluşur. Kalbimiz her dakikada belli bir seviye kan pompalar, pompalamazsa sorunlar olur. Damarlarımızdan belli miktar kan dolaşır. Herkes belli bir sayıda atomdan oluşur. Bütün bu sayılar ancak beraber olunca biz var oluruz.
“Rakamlar mı insanları yoksa insanlar mı rakamları daha çok etkiler?” sorusu sanki ortada iki farklı seçenek varmış gibi gösteriyor: Rakamlar ve insanlar. Aslında tek bir seçenek var burada, o da bu karmaşık “evren” diye adlandırdığımız sistem. Biz kimiz ki kendimizi ondan koparalım?