Pus

Bahçedeki yaşlı çınar ağacının hışırtısıyla uyandım. Puslu soğuk bir kış sabahıydı. Havadaki pus sanki zehirmiş gibi insanı boğuyor adeta için için yiyordu. Yatağımdan doğruldum, ayağa kalktım ve yavaş ama istikrarlı adımlarla lavaboya gittim. Hızlıca bir duş alıp aynada kendime baktım aman Allah’ım kimindi bu yüz? Hayır, hayır tanımıyordum be bu adamı. Özel kuvvetlerde 20 yıl, 85 leş, acı, kan ve kasvet. Saçları dökülen sakalları birbirine karışmış bir adam, bu hayatta neler, neler yaşamış bir adam… Sinirlerim gerildi; yumruklarımı sıktım ve derin bir nefes alıp boşluğa fısıldadım, “Ben kimim?”. Yüzüme hemen iki avuç buz gibi su çarptım ve kendime geldim. Sonra hemen yatak odasına koştum. Üstümdeki pijamaları hızlıca çıkarıp üstüme kıyafetlerimi geçirdim ve bir de sırtıma paltomu atıp dışarı attım kendimi. İçimden bir ses cebine bak diyordu, elimi cebime attım ve cebimde “Hemen beni ara!” yazan bir kâğıt parçası buldum. Buruşan kâğıtta son rakamı silinmiş bir de numara yazıyordu. Şok içinde donup kaldım, bu da kimdi ve benden ne istiyordu? Aklımda deli sorular telefonumu açtım; o da ne cevapsız yüzlerce mesaj, arma vardı. Aramaların çoğu kağıttaki numaradandı ama bu da kimdi, kim? Mesajları okudum gene aynı cümle “Hemen beni ara”

Yoluma devam ettim içimden bir ses asla o numarayı arama diyordu. Merak… Karşı koyması çok zor bir histi ama özel kuvvetlerde sadece vücudumuzu değil zihnimizi de eğitiyorlardı. Soğuk hava resmen yüzümü kesiyordu. Ben de atkımı daha sıkı doladım boynuma. Hızlı adımlarla parka doğru yürümeye devam etim adımlarım gittikçe daha da hızlanıyor sanki biriyle aramdaki farkı kapatmaya çalışıyor gibiyim ama farkı kapattığım kişi kim bilmiyorum. Sadece, sadece bu sisten kurtulmak kaçmak istiyorum, sanki beni yavaş yavaş zehirliyor gibi. Bedenen olmasa da içimde kesinlikle bir şeyin öldüğünden eminim. Bir anda biriyle omuz omuza çarpıştım. Adam arkasını dönüp bana “Hemen beni ara!” deyip koşmaya başlıyor. Ben de eski savaş anılarımın bana en kötü etkisi olan refleksimle belimden tabancamı çekip sırtına iki el ateş ettim. Tıpkı bize öğrettikleri gibi… Adam yerde yatıyor durumda, hemen yanına gidip adamı çevirdim.

Bu yüz çok tanıdık geliyor ama nerden bilmiyorum. Sanki bana kardeşim gibi yakın gibi hissediyorum ama yılların sertleştirdiği kalbim bu adam için bir an bile üzülmeme engel oluyor. Anlamıyorum, fakat eminim yoluma devam edip parka varmalıyım. Zehirleniyorum adeta sisten nefesim kesiliyor. Koşmaya başladım, parka doğru koşuyorum. Sonunda parka vardım, adeta içime bir rahatlama geliyor. Gökyüzü burada ne kadar da parlak. Diz çöküp yalvarıyorum adeta “Beni affet!” diye. Fakat ellerime bakıyorum kanlılar daha az önce birini öldürdüm. Ne yaptım ben, şimdi hatırlıyorum o yüzü, en yakın silah arkadaşımın yüzünü. Titremeye başlıyorum bir anda artık eminim bu dünya istemiyor beni, ben bu dünyayı hak etmiyorum. Şarjördeki son mermiyi de namlu ağzına verip elimi tetiğe götürüyorum ve haykırıyorum “Hoşça kal”.

(Visited 7 times, 1 visits today)