Depresyon, bunama, hiperaktivite benzer biçimde hastalıkları doğuran nedenlerin başlangıcında yeme içme alışkanlıklarımız geliyor. Aldığımız gıdalarla ruh haletimiz arasındaki alaka hep dikkati çekmiş bir konudur. Yaptığım araştırmalara göre beslenme tercihlerimizin ruh sağlığımızı da etkilediği bilinmektedir. Son yıllarda hiperaktivite ve dikkat eksikliği, depresyon, anksiyete bozuklukları benzer biçimde hastalıkların artmasında da değişen beslenme alışkanlıkların etkisi çok önemlidir. Kısacası doğru gıdalar alarak birçok ruhsal hastalıktan korunmanın mümkün olduğunu söylüyor bilim insanları. İnsan beyni kendi içinde çok karışık fakat duyarlı bir organdır. Beyinin ne kadar karışık olduğunu açıklamak için birkaç araştırma yaptım ve bu bilgileri buldum. Bir yumruk büyüklüğünde, 1300-1400 gram gelen beynimizde 100 milyar nöron (sinir hücresi) var ve bu nöronlardan her biri rakamları bin ile 10 bin içinde değişen başka nöronlarla rabıta halindedir. Bu bağlantıların sayısı trilyonları bulur. Ayrıca beyinde fazlaca daha çok oranda destekleyici hücrelerinde bulunmuş olduğu göz önüne alınırsa vücudumuzun yöneticisinin karmaşıklığı anlaşılır.
Çünkü beyin, düşüncelerimizi, davranışlarımızı, duygularımızı yönetir. Muhakeme, idrak, zeka, sanat ve müzikle uğraşma, teknoloji geliştirme benzer biçimde karmaşık görevleri üstlendiği benzer biçimde kalp atışımız, nefes alış verişimiz, uykumuz ve uyanıklığımız, hazım fonksiyonumuz benzer biçimde üstünde nadiren durduğumuz aktiviteleri bile bizler bilincinde olmadan beynimiz düzenler. Beyin, görmüş olduğu yoğun fonksiyonların müsait işleyişi için oldukça fazla oranda enerji ve kan akışına gereksinim duyar. Beynimiz, toplam insan ağırlığının yüzde 2’si oluşturmasına karşın vücudun haiz olduğu bütün enerji kaynağının yüzde 20’si kullanır. Vücuda alınan her besin, beynimizdeki aminoasitleri harekete geçirir. Hayvansal protein içeren besinler tükettiğimizde, fenilalanin maddesi beyne iletilir ve noradrenalin vesilesiyle adrenaline dönüşür. Sonuç olarak fazla et tüketen kişiler daha hareketli ve etken olabilirler. Omega 3 içerikli besinler tükettiğimizde, beynimizdeki seratonin doğrusu mutluluk hormonu miktarı artar. Böylece depresyon riskini azaltmış oluruz. Lif açısından yüksek olan organik şekeri bulunan meyve ve sebzeleri tükettiğimizde, seratonin yükselişe geçecektir. Ancak beyaz ekmek yediğimizde, karbonhidrat almış olsak da lif tüketemediğimiz için kan şekerimiz hızla artar ve açlık hissederiz. Bu konum bizde stres ve gerginlik yaratır. Kola şeklinde gazlı içecekleri yemekle beraber tükettiğimizde, mide ve beyin arasındaki linke zarar vererek, doyma hissini geciktiririz. Yağ payı düşük besinler, tahıl, sebzede bulunan tiamin ve selenyum maddelerini almış olmakla ürkü bozukluk ve strese karşı direncimizi artırmış oluruz. Özellikle genç neslin şeker, işlenmiş besin ve beyaz ekmekten uzak durmaları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu önlemede faydalıdır. Alınan şeker alkole dönüşür, alkol karaciğeri etkileyerek kontrolsüz hiddet ve dürtüsellik ortaya çıkar. Başta ceviz olmak suretiyle kuruyemiş, kuru bakliyat, tam tahıllı yiyecekler, balık, yeşil yapraklı sebzeler, brokoli tükettiğimizde beynin faal çalışmasını desteklemiş oluruz. Hafızamızı korumak ve beynin biyokimyasını müspet yönde etkilemek için bu gıdaları tüketmek yararlı olacaktır. Koyu ve yapraklı sebzeler, portakal, greyfurt, tam buğdayda sıkça bulunan folik asit tüketmek, depresyona karşı etkilidir.
Çünkü beyin, düşüncelerimizi, davranışlarımızı, duygularımızı yönetir. Muhakeme, idrak, zeka, sanat ve müzikle uğraşma, teknoloji geliştirme benzer biçimde karmaşık görevleri üstlendiği benzer biçimde kalp atışımız, nefes alış verişimiz, uykumuz ve uyanıklığımız, hazım fonksiyonumuz benzer biçimde üstünde nadiren durduğumuz aktiviteleri bile bizler bilincinde olmadan beynimiz düzenler. Beyin, görmüş olduğu yoğun fonksiyonların müsait işleyişi için oldukça fazla oranda enerji ve kan akışına gereksinim duyar. Beynimiz, toplam insan ağırlığının yüzde 2’si oluşturmasına karşın vücudun haiz olduğu bütün enerji kaynağının yüzde 20’si kullanır. Vücuda alınan her besin, beynimizdeki aminoasitleri harekete geçirir. Hayvansal protein içeren besinler tükettiğimizde, fenilalanin maddesi beyne iletilir ve noradrenalin vesilesiyle adrenaline dönüşür. Sonuç olarak fazla et tüketen kişiler daha hareketli ve etken olabilirler. Omega 3 içerikli besinler tükettiğimizde, beynimizdeki seratonin doğrusu mutluluk hormonu miktarı artar. Böylece depresyon riskini azaltmış oluruz. Lif açısından yüksek olan organik şekeri bulunan meyve ve sebzeleri tükettiğimizde, seratonin yükselişe geçecektir. Ancak beyaz ekmek yediğimizde, karbonhidrat almış olsak da lif tüketemediğimiz için kan şekerimiz hızla artar ve açlık hissederiz. Bu konum bizde stres ve gerginlik yaratır. Kola şeklinde gazlı içecekleri yemekle beraber tükettiğimizde, mide ve beyin arasındaki linke zarar vererek, doyma hissini geciktiririz. Yağ payı düşük besinler, tahıl, sebzede bulunan tiamin ve selenyum maddelerini almış olmakla ürkü bozukluk ve strese karşı direncimizi artırmış oluruz. Özellikle genç neslin şeker, işlenmiş besin ve beyaz ekmekten uzak durmaları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu önlemede faydalıdır. Alınan şeker alkole dönüşür, alkol karaciğeri etkileyerek kontrolsüz hiddet ve dürtüsellik ortaya çıkar. Başta ceviz olmak suretiyle kuruyemiş, kuru bakliyat, tam tahıllı yiyecekler, balık, yeşil yapraklı sebzeler, brokoli tükettiğimizde beynin faal çalışmasını desteklemiş oluruz. Hafızamızı korumak ve beynin biyokimyasını müspet yönde etkilemek için bu gıdaları tüketmek yararlı olacaktır. Koyu ve yapraklı sebzeler, portakal, greyfurt, tam buğdayda sıkça bulunan folik asit tüketmek, depresyona karşı etkilidir.
Yani buradan çıkartabiliriz ki yediklerimiz bilimsel olarak pskolijimizi çok etkiler. Bu yüzden yediklerimize dikkat göstermeliyiz.
(Visited 10 times, 1 visits today)