Bir gün uyandım, camdan dışarı baktım ve hayatımın şokunu yaşadım; dışarıda daha önce hiç görmediğim makineler, çok farklı insansı robotlar vardı. Önceden gördüğüm binalar, araziler, alışveriş merkezleri, evler yerlerinde değildi; yerlerinde çok farklı teknolojik yapılar, uzay mekiği istasyonları ve daha birçok yabancı oluşumlar. Neler olduğunu bilmiyordum ve öğrenmek için can atıyordum. Bir an önce kalktım, kahvaltımı yaptım, giyindim ve işe gitmek üzere evden çıktım.
Dışarı adımımı attığımda o içimi ferahlatan eski havayı soluyamadığımı fark ettim en çok buna üzüldüm, çünkü o havayı soluyabilmek benim için çok büyük bir armağandı. Bir an önce tanıdığım birini bulmak, neler olduğunu öğrenmek istiyordum ve burada daha çok kalmak istemiyordum. Kim burayı bu hale getirmişti, bütün bunlar ne zaman olmuştu, sadece ben uyurken geçen zaman mıydı yoksa herhangi başka bir şey mi olmuştu? Herhalde bilinçsiz bir halde zaman yolculuğu yapıp zamanda ileri gitmiş olamazdım. İş yerime doğru hızla yürüyordum tüm bunlar akıl sağlığıma neredeyse zarar verircesine kafamı kurcalarken.
Sonunda iş yerimin bulunduğu sokağın başına varmıştım, neredeyse aklımı kaybetmeme neden olacak bu soruların cevabını almama çok az kalmıştı, belki de alamayacaktım, iş yerinden arkadaşlarım hatta belki de iş yerim yerinde olmayacaktı. Evet, tahminlerim doğruydu, iş yerim bir laboratuvar olmuştu. İçeri korkar adımlarla girdim ve benim masum arkadaşlarım o cani robotların eline esir düşmüştü. O anda dizlerimin üstüne çöktüm ve neler olduğunu aklımdan bir kez daha geçirdim, bunların hepsi gerçek olabilir miydi?
Birisi ban böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkânsız derdim ama gördüğüm kadarıyla o kadar da imkânsız değilmiş. Sakinliğimi koruyarak bu durumu nasıl çözebileceğimi düşünmeye başladım. Hayat aslında ne kadar da beklenmedik şeyleri karşımıza çıkartacak kadar karışık ve çözülemez bir hal almıştı. İnsan kabiliyetlerini kullanarak hayata tutunmayı sağlayacak olan her şey insan yapmaz mıydı bizleri? İşte, onlarla aramdaki en büyük fark da bu değil miydi zaten, düşünme ve üretme kabiliyeti. İşte şimdi bu kabiliyeti kullanmanın tam zamanıydı.
Karşımdakiler robot değildi belki de düşünceleri kısıtlanmış insanlar oldukları için tekdüze bir hale bürünmüşlerdi. Şimdi onlara bir şekilde hayallerini geri kazandırıp hayatlarını yeniden renklendirecektim. Bu işe önce kendi hayallerimi geri kazanarak başlamaya karar verdim. Bunun için yıllardır hayallerimi süsleyen o hanımefendiyi bularak başlayacaktım onun buralarda bir yerlerde olduğunu kalbimin enderin noktasında hissedebiliyordum. Şimdi onunla hayatımızı tekrardan renklendirip o eski şen günlere geri dönebilecektik…
Onu yıllar sonra da olsa bulmuştum, her ne kadar berbat bir durumun içinde içimizdeki sevgiye engel olamamıştı bu distopik dünya. Onu en yakınımda hissedebilmem bana dünyaları geri vermişti, şimdi sıra diğer insanlardaydı. Hissettiklerimizi diğer insanlara bir aktarma yolu olsaydı eğer, belki de bu durumlara bile düşmemiş olurduk. Bir karanlık içerisindeki ışık biz oldukça çok kolay değil midir diğerlerine aydınlık yolu bulmalarında yol gösterici olmak. Belki insanların sıradanlaşmasına engel olamamıştık ama onlara tekrardan sevmeyi öğretmekle başlayabilirdik belki. Bu nasıl yapacağımız ise, işte orası bizim ışığımızla aydınlanmayı bekleyen kapkaranlık bir boşluktan ibaretti…