Sadece hayal gücümüzle görebileceğimiz bir masal evreni varmış. Bu evrende cadılar, elfler, ejderhalar, şövalyeler ve periler varmış. Ve o evrende bir de şato varmış. O şatoda bir prens bir de prenses varmış. Birlikte mutlu mesut yaşarlarmış. Kötü bir ejderha gelmiş. Şövalyeler ejderhayı savurmaya çalışmış ama hiçbir işe yaramamış. Ejderha prensesin odasının önüne gelmiş ve prensesi kaçırmış.
Bunun üzerine Prens o evrenin şimdiye kadarki en iyi demircisini çağırmış. Demirci gelmiş ve prens ondan ejderhayı yenmek için gerekli olan şövalye zırhı, kılıcı ve kalkanı yapmasını istemiş. Demirci prensin istediği aletleri yapmak için gerekli özel demirin kendisinde olmadığını, bulmanın ise çok zor olduğunu söylemiş. Prens ülkesindeki herkesten bu demirin bulunması için yardım istemiş. Halk prensesi ve prensi çok sevdiği için seve seve yardım etmiş. Madenciler demiri uzun aramalar sonunda bulmuş ve demirciye vermiş. Demirci aletleri yapmış. Prens şövalyeleri o yeri bulmaları için göndermiş ve o yer bulunmuş. O yer bir kulübeymiş. Prens, o kulübeye gidip ejderhayla zor bir dövüş geçirmiş ama ejderhayı yenmiş. Prens ondan sonra prensesi de almış ve demiş ki: Benim başaramayacağım şey yoktur. En sonunda Şatoya gitmişler ve mutlu hayatlarına devam etmişler.