Değişim, yenilik nereden doğar? Bir kaynağı var mıdır ya da herhangi bir kuralı? Biz insanlar bu dünyada birçok şey için yaşarız. Güzel bir ev, hızlı bir araba, istediğiniz zaman oradan oraya gezebileceğiniz bir tatil imkanı… Kısaca özetlemek gerekirse genelinde para için diyebiliriz ancak herkesin göremediği ortak bir amacımız daha vardır aslında: hayatlarımızı olduğu yerden değiştirmek
Kimi zaman birileri hayalini kurduğumuz hayatın temellerini atabilmemiz adına fırsatlar sunar önümüze. Eminim ki birçoğumuz da hayalini kurduğumuz hayat bu kadar yaklaşmışken ellerimizin arasından kayıp gitmesine göz yummak istemeyiz. Yalnız belki de sahnede gözümüzü parlatan o eşsiz fırsatlar perde arkasındaki imkanları da gölgeliyordur. İnsan, bir şeyi ne kadar arzularsa önüne çıkan seçimleri değerlendirmesi bir hayli zor olur. Her şeye ” evet ” demek hayatlarımıza belki bir ömür boyu çalışsak da ulaşamayacağımız şeyleri sunabilir önümüze ve gözümüzü boyayabilir ancak bir o kadar da şey çalabilir. İşin en kötü tarafı da bizler bunun hep sonradan farkına varırız.
Son yıllarda herkesin de yakından tanıdığı ünlü bir girişimci olan Steve Jobs der ki: ” Yaptığımız şeyler kadar yapmadıklarımızla da gurur duyuyorum. Yenilik binlerce şeye hayır demektir.” Bakıldığı zaman sınırsız zenginliğe sahip gibi görünen insanların da arkasında yatan en büyük servetin paradan çok daha değerli bir şey olduğunu anlıyoruz. O servetin baş kaynağı olan daimi seçimlerimiz. Unutulmamalıdır ki bir seçimde zor olan, verdiğiniz cevabın yanındaki seçeneği reddedebilmektir. Bu yüzden, ” hayır ” diyebilmek de oldukça müşkil bir iştir ve bence bir sanattır. Cesaret ve özveri ister. Bu kelimeyi ne zaman ve nerede kullanabileceğini doğru öğrenenler de istedikleri değişim ve yeniliği elbet sağlayacaklardır kendilerine. Ayrıca ” hayır ” kelimesi genelde bilinenin aksine yalnızca bir şeyi reddetmek demek değildir. Esasında ” daha iyi, tercih edilen, iyilik ” manalarına da gelir ancak maalesef pek bilinmez.
Üst satırlarımda da bahsettiğim fırsatlar ya da beklenmedik seçimleri Mark Lepper ve Sheena Iyengar’ ın “Seçimlerin Paradoksu” deneylerine benzetebiliriz belki. Bu paradokslardan ortaya çıkan sonuç: Önümüze çıkan seçenekler ne kadar fazla ve ne kadar göz boyarsa mutluluk oranı da bir o kadar düşer. Yani başka bir deyişle bir karar verme olasılığı da bir o kadar zor bir hal alır ve seçimlerin sahne önüne ne kadar ihtişamlı ve hoş görünürse karar vermenin de o kadar risk taşıdığı unutulmamalıdır. Bence önemli olan şey, verilen kararların perde arkasına vereceği sonuçları ve yaratacağı riskleri görerek bir doğrultuda yürümektir. Aksi takdirde sahne önünde herkes etki altına alınmaya oldukça müsait bir vaziyettedir.
Velhasıl, hayatta aldığımız her karar ve yaptığımız her seçim bizi doğruya götürmez. Vereceğimiz cevaplar ne her zaman ” evet ” ne de her zaman ” hayır ” olmalıdır. Ancak eğer bitmeyecek bir servet arzuluyorsak sahnenin her cephesini değerlendirmeyi unutmamak gerek.