Gördüğüm rüyanın ertesi gün gerçek olacağını bilseydim onca göz yaşını dökmezdim. Sızlayan kemiklerim ve morarmış gözlerim beni yatağa devirmeye yetişmişti. Gözlerimin ağırlaşarak kapandığını, ruhumun bedenimden ayrılarak hafifleştiğini hissediyordum. Aniden gözlerim açılmıştı. Kendimi karanlık ve pis bir odada uzanırken bulmuştum. Yayları fırlamış sert bir yataktaydım. Ayağa kalktım ve ağır adımlarla yürümeye başladım. Odada, uyandığım yatak dışında hiçbir şey yoktu. Kapısı bile olmayan huzursuz bir ortamdı. Sanki tüm mutluluk odadan emilmiş, yerini olumsuz duygulara bırakmıştı. İlerlemeye devam ederken karşımdaki pencereleri fark ettim. Yarısına kadar çekili, yırtık perdeler ve tozla kaplı camlar; kapkara görüntüleriyle duvarla bütünleşmiş bir renge sahipti. Perdeler elimi uzatır uzatmaz küle dönerek kayboldular. Pencereyi silmek için bir şey bulamadım. Bu yüzden kıyafetimin ucuyla silmeye çalıştım. Suratımı cama dayadım ve az sonra göreceğim şeyin beni nasıl etkileyeceğini bilmeyerekten etrafı izlemeye başladım.
Karşımdaki manzara içimi donduruyordu. Yerler buz tutmuştu. Parmak büyüklüğünde yağan kar taneleri etrafı görmeyi zorlaştırıyordu. Birden, küçük bir çocuğun buzun üstünde ilerlemeye çalıştığını gördüm. Elinde eski püskü battaniyeler taşıyordu. Küçük bir banka oturdu ve orada beklemeye başladı. Çok geçmeden bir anne ve bebeği belirdi. Küçük çocuk elindekileri annesinin ve kardeşinin üstüne serdi. İç içe geçip ısınmaya çalışıyorlardı. O sırada evlerinde rahat bir şekilde oturup kahvelerini yudumlayan insanlar olduğunu düşününce hayatın adaletsizliği ve acımasızlığı tekrar kendisini belli ediyordu. Bu üzücü manzarayı daha fazla görmemek için diğer pencerenin karşısına geçtim.
Bu sefer karşımdaki görüntü içimi rahatlatmıştı. Cıvıl cıvıl söylenen şarkılar, etrafta koşuşturan çocuklar… Her şey mükemmeldi, ta ki bir çığlık sesi duyulana kadar. Çok parlak bir ışık çaktı. Bir bomba patlatılmıştı. O ferahlatıcı manzara bir anda dehşet ve kaosa bürünmüştü. Can derdinde koşanlar, ailesini bulmaya çalışan gözü yaşlı çocuklar… Melekler kadar saf yürekli bu çocuklar bunu hak edecek ne yapmışlardı? Ne yapmışlardı ki ailelerinden koparıldılar? Anlamsız bir güç yarışı içindeki gözü dönmüş insanlar, bu çocukların yaşam haklarını ellerinden alıyorlardı.
Az sonra göreceğim şeylerden umutlu değildim, haklı da çıktım. Sürü halinde bir grup köpek… Bir kısmı çimlerde, bir kısmı da yolun üzerinde uzanıyordu. Uzun bir süre boyunca hiçbir şey olmadı. Sadece yerde yatıyor, arada bir yer değiştiriyor ve tekrardan uzanıyorlardı. Bir süre sonra bir arabanın geldiğini fark ettim. Hızlı bir şekilde ilerliyordu. Köpekleri görmesine rağmen hızını değiştirmedi. Köpekler arabayı fark etmedikleri için bir tepki göstermediler ve araba artık burunlarının dibindeydi. Köpeklerin ikisinin artık nefes almadığını, birkaçının hareket edemediğini fark ettim. Bazıları acıdan inliyor, bazıları da aynı insanlar gibi dolu dolu ağlıyordu. Arabadaki adam köpeklere zarar vermemek için durabilir veya başka bir yoldan ilerleyebilirdi ama o katil olmayı seçmişti. İnsanların hayvanlara kıyasla daha acımasız ve kaba oluşu ne kadar utanç verici. “Köpekler centilmendir. Umarım onların cennetine giderim, insanların değil.” Mark Twain.
Odadaki son pencereye yönelirken içim çok huzursuzdu. Acaba şimdi ne ile karşılaşacaktım? Bu pencere diğerlerinden farklıydı, parçalar halindeydi. Dört eş bölmeye ayrılmış, her parçasında farklı bir görüntü olan bir pencereydi bu. Orta yaşlarda bir adam, hastanede cihazlara bağlı bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyordu. İkinci bölmede bir kadın, bir adam tarafından bıçaklanarak kanlar içinde yerde yatıyordu. Bir diğerinde çıplak ayakla yürüyen bir genç, etrafındakilere peçete satarak para kazanmaya çalışıyordu. Son karede ise küçük bir çocuk; dar bir odada, ikinci el ve kirli bir kitap okuyordu O an fark ettim ki bu dört karede bulunan kişiler aynı ailenin üyeleriydi. Annesini kaybetmiş, babası ağır hasta, abisi üç kuruş para bulup ailesini besleme derdinde olan bir çocuğun hayatını görüyordum.
Gözyaşlarıma hakim olamayıp ağlamaya başladım. İnsanların nasıl koşullarda mücadele verdiğini görünce burnumun direği sızladı. Hiçbir acının, üzüntünün yaşanmadığı bir dünya olmasını diledim. Bu sorunların yaşanmadığı ve herkesin huzurlu olduğu bir dünya… Dediklerimden sonra camların üzerindeki tozlar aniden silindi. Görüntülerin hepsi değişti. İlk penceredeki aile mutlu bir şekilde evlerinde oturuyor, ikinci penceredeki çocuklar güle oynaya eğleniyor, üçüncü resimdeki adam arabasını durdurup köpekleri besliyor, son penceredeki aile birbirine kavuşmuş ve sohbet ediyordu. Hayalimdeki dünyaya bakıyordum. Her şeyin yolunda olduğu bir dünyaya bakıyordum. Huzura erdiğimi hissedip yatağa uzandım ve gözlerimi kapadım. Kendimi birden odamda buldum. Dileklerimin gerçekleşmediğini bildiğim dünyadaydım. Hiçbir şeyin değişmediği dünyada…