Pastacının Notu

– Dükkan arkasına geçiş yasak, bilmiyor musun?

Arkamı döndüğümde benim boylarımda, saçları iki yandan örülmüş bir kız ile göz göze geldim. Küçük yuvarlak gözlükleri ardından bana anlayamadığım bir öfke ile bakıyordu. Elimdeki bezi ona göstermek için elimi biraz havaya kaldırdım.

-Ah, anladım. Sen büyükbabamın çırağı olmalısın.

Kafamı sallayıp hafif tebessüm ettim fakat gülümsemem karşılık bulmadı. Onun yerine kız, tek kelime daha etmeden arkasını dönüp sert adımlarla dükkanda bulunduğumuz yerden uzaklaştı. Omzumu silkip tezgahı silmeye devam ettim. Pastacıda çalışmaya birkaç yıl önce başlamıştım ve açıkçası o zamanlar sadece en basit işlerle uğraşsam da bu işten o kadar hoşlanmıştım ki hayatım boyunca başka bir yerde çalışmamaya kararlıydım. Pastacının başı, seksen yaşlarında fakat hayatla dolu, samimi bir adamdı. Beni pastacının önünde üşümüş ve aç bir halde bulduğunda hiç soru sormadan beni içeriye almış, beslemiş ve dükkanının üzerindeki evine, ailesine kabul etmişti. Sağlıklı ve daha da önemlisi hayatta olmamı yani her şeyimi ona borçluydum. Hafta içi okuldan sonra haftasonu da bütün gün pastacıda ücretsiz çalışarak imkansız olduğunu bilsemde kendimce ona olan borcumu ödemeye çalışıyordum.

Dükkanın camında duran sahte tatlıları teker teker kaldırıp tozlarını aldıktan sonra dikkatlice geri yerlerine yerleştirdim. Bu işi sıklıkla yapmam istenmezdi ancak bu aşırı gerçekçi tatlılara bakmak hoşuma gittiğinden hep zevkle yapardım. Son pastanın tozunu alırken birinin bana seslendiğini duydum, bu pastacının sahibiydi ve daha az önceki kız ile birlikte satış tezgahının arkasından beni çağırıyordu. Pastanın düşmeyeceğinden emin olduğumda hızlı adımlarla yanlarına gittim.

Pastacı bana torununu tanıttı. Benden sadece bir yaş büyük olan bu kıza gülümsemeye çalışıyordum fakat kız gözlerini yerden ve dükkanın çıkışından alamıyor gibiydi. Bundan sonra bizimle kalacağını ve dükkanda yardımcı olacağını, yani en azından yardımcı olmaya çalışacağını, anlatırken kız pek de mutlu görünmüyordu. Kız durmadan boynundaki kolyeyle oynaması biraz dikkatimi dağıtıyordu ve arada gözüm pastacıdan oraya kayıyordu. Dedesinin söyleyeceğini bitirdiğini hissettiğimde kapının olduğu tarafa bir adım attım ve kızın görüş hizasına girdim.

-Tanıştığımıza memnun oldum!

Yüksek ve son derece neşeli bir tonla hislerimi dile getirdim. Pastacının torununa ilk tanışmamızdan beri en büyük gülümsememi gösterdim, o ise yüzünde camdaki pastalar kadar yapmacık bir gülümsemeyle ben de gibi şeyler mırıldandı ve omzumun üstünden kapıya bakmaya devam etti. Pastacıya baktığımda onun yüzünü de mahçup bir gülümsemenin kapladığını fark ettim ama onu hayal kırıklığına uğratmamak için sinirimi belli etmedim. Bu kızla konuşmak imkansız, diye içimden geçirdim ve işi bahane ederek hemen oradan uzaklaştım. Market yolunda düşünmeden edemedim, bu kız neden buradaydı? Pastacının onunla ilgili konuştuğunu, onu övdüğünü, onu özlediğini… sürekli duyuyordum fakat neden yıllardır bir kere bile dedesini ziyaret etmeyen bu kız bir anda onunla yaşamaya başlamıştı? Kafamı sallayıp ne yaptığımın farkına vardım, bunlar onların arasındaydı ve hiçbiri beni ilgilendirmezdi. Alınacaklar listemi yeniden aklımdan sayarak yoluma devam ettim.

Pastacının torunu bizimle yaşamaya başlayalı aşağı yukarı 3 hafta olmuştu. Aramızda ‘günaydın’ ‘okula beraber gidelim’ ‘falan filan alacağım, ister misin?’ den başka pek bir konuşma geçmiyordu ve şikayetçi değildim. Bir pazar akşamı çöpü çıkarma sırası bendeydi. Pastacıya seslendim, bana dikkatli olmamı tembihleyip eve çıktı. Çöp poşetlerinin hepsini birden yüklendikten sonra pastacı dükkanının arka taradındaki çöp kovalarına doğru yola çıktım. Hava hafif yağmurluydu fakat  buna aldırdığım da söylenemezdi. Pastanenin radyosunda duyduğum bir şarkının melodisini mırıldanarak çöpleri attıktan sonra geri dönerken karşımda tehlikeli görünen birkaç tip ile karşılaştım.

-Şimdi birlikte içeri gireceğiz, bize kasadaki bütün parayı vereceksin ve hepimiz mutluca yollarımıza gideceğiz. Anladın mı?

Olduğum yerde donup kaldım. Korkudan dizlerimdeki hissiyat yok oldu ve az kalsın yere düşüyordum. Beni tehdit eden adamları içeri götürecektim ki onu gördüm. Pastacının torunu elinde bir tüfekle bize doğru ilerliyordu. Gözlerim az kalsın pörtleyip yere düşecek gibi oldu, bu kız çok cesaretliydi. Ağzım açık onun söylediklerini dinledim.

-Polis birazdan burada olur.

Suratında korkunç bir gülümseme vardı, sanırım onu ilk defa gerçekten gülerken görüyordum. Adamlar arkalarına bakmadan dört bir yana kaçışıp yok oldular. Yanıma gelip bana iyi olup olmadığımı sordu ve tek yapabildiğim şok içinde bir ona bir de elindeki tüfeğe bakabilmek oldu. Benim iyi olduğumu anlayınca içinde tuttuğu nefesi bırakıp bir kahkaha attı.

-Annemin av tüfeği, dedemin evinde unutmuş… Elime yakışmamış mı?

Kafamı hayır anlamında iki yana sallayıp elinden aldım. Eve çıkarken bana annesini anlattı, dedesinde kalmasının sebebinin annesini kaybetmesi olduğunu öğrendim. O günden sonra her geçen gün pastacının torunuyla daha da kaynaşıyorduk, yakın arkadaş olduğumuz bile söylenebilirdi. Bu duruma en çok da pastacı sevinmişti.

Her şey iyi giderken pastacının sağlığı ansızın kötüleşmeye başladı. Günler, haftalar geçti ve pastacı işe gelememeye başladı. Onsuz dükkanı idare ettiğimiz günler hem fiziksel hem de duygusal anlamda hayatımda geçirdiğim en zor zamanlardı. Pastacının öksürüklerini kendi odamdan duyabiliyordum ve bütün gece sessizce dua ediyordum, iyileşsin ve her şey olduğu haline geri dönsün, pastacının o güler yüzünü bir kere daha göreyim diye.

Bir gün her sabah yaptığım gibi uyandığım an yataktan fırlayıp odasına onu görmeye gittim fakat karşılaştığım manzara tam da korktuğum şeydi. Pastacının eşi gözyaşlarına boğulmuş, perişan haldeydi. Derin bir nefes alıp odadan çıktım. Odama girdiğimde kıyafetlerimi katlanmış, temiz bir şekilde sandalyemin üstünde görünce gözyaşlarımın akmaya başladığını hissettim. Pastacı, hasta olsa da kıyafetlerimi yıkayıp benim için odama bırakırdı. Bu kıyafetleri giyip kendimi evden dışarı attım. Artık gözyaşlarımı tutmuyor, hüngür hüngür ağlıyordum. Hayatımda ilk kez beni insan yerine koyup seven, beni büyüten adam şimdi… Elimi cebime attım ve bir kağıt buldum. Üstünde bir adres yazıyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerimden süzülen birkaç gözyeşını elimin tersiyle sildim ve şaşkın şaşkın kağıdın arkasını çevirdim. Pastacının yazısıyla:

‘’Çok zamanım kalmadı bunu biliyorum. O yüzden pastaneyi sattım ve seninle torunuma daha büyük olan bu dükkanı aldım. Birbirinize iyi bakın.’’

 

(Visited 50 times, 1 visits today)