Aşıklar şehri Paris.
Yıllardır aşk romanlarına ve filmlerine konu olan o Eyfel Kulesi’ni barındıran şehir Paris.
Benim de ölmeden önce görmek istediğim yerlerin başını çeker kendileri. Şanzelize’nin küçük kafelerinde oturup kruvasan yiyip kahve içmek hayallerimi süsler zaman zaman. Disneyland’a gidip küçüklüğümde beni eğlendiren, masallarını okuduğum Disney karakterlerinin gösterilerini izlemek kulağa ne kadar da harika geliyor. 6 yıl önce annem ve babam çok küçük olduğum için götürmemişlerdi beni. O yüzden benim içimde hep ukte kalmıştır o güzelim şehir. Annemin anlattığına göre Şanzelize tam bir alışveriş cennetiymiş. Caddenin sonunu başlangıç noktasından bakarak bile görebiliyormuşsun. Oradaki büyük parfümeri dükkanı parfümseverler için vazgeçilmez bir yermiş. Disneyland’da çizgi film karakterlerinin kostümlerini giymiş insanlar ile fotoğraf çektirmek mümkünmüş. Disneyland’ın içinde bulunan Masal Dünyası ise kayıkla geziliyormuş. O dünyanın içinde şirinlerden tut da Rapunzel kadar ses efektleri ile birlikte neredeyse canlı bir görsel sunuyormuş. Çıkışında ise aklınıza gelebilecek her türlü Disney karakterlerinin oyuncakları bulunuyormuş.
Eğlencenin yanı sıra yiyeceklerde ambiyans kadar göz alıcıymış özellikle rengarenk pamuk şekerleri. Sen adındaki nehri gezmek de ayrıca huzur vericiymiş. Tekne ile gezerken Paris’in o güzel manzarası ve mimarisi gözünün önünde oluyormuş. Gelelim o meşhur Eyfel’e gündüz demir yığınından farksız olduğunu düşünmüşler. Yukarı çıkabilmek için 2 saate kadar beklenebiliyor. Bizimkiler şanslıymış da yarım saatte yukarı çıkmışlar. Ortanca katlarda kahve çay ve atıştırmalık satan kafeler varmış. En üstte ise bütün Paris ayaklarının altındaymış! Fakat o demir yığını akşamüzeri ışıklandırıldığı zaman gözlerini alamıyormuşsun. Düşüncesi bile harika.
Gelelim yemeklere, aynı benim gibi domuz etini tercih etmeyenler için seçenekler pizza ve spagettiden ibaretmiş. Sokaklarda küçük büfelere benzeyen yiyecek dükkanları hiç de sizin düşündüğünüz gibi anormal değilmiş. Biz buna açık büfenin sokak versiyonu diyebiliriz. Sokaktaki insanlar da sabah akşam aktif ve cıvıl cıvılmış. Metroya bindiğimizde orada müzik yapan gençleri görürsek şaşırmamalıymışız.
Gelelim benim için en önemli konuya orada yaşayan insanlar siyahilere çoğu ülkede olduğu gibi hiç de hoş davranmıyorlar. Sokaklarda sürekli seyyar siyahi satıcılar varmış. Paris’te yüksek maaşlı ve kaliteli işlerde siyahileri görmekse neredeyse imkansızmış.
İleride gelecekte yapılacaklar listemin önemli bir yerinde olan Paris’e gidip oradan kendi gözlemlerimle yazmak dileğiyle…