“Kira yetişecek mi acaba?” diye düşündü dalgın dalgın yürürken. “Hadi dürüst olalım, büyük ihtimal hayır.” Diyerek pek de içten olmayan bir şekilde güldü hâline, “Annem evden atmasaydı her şey daha kolay olabilirdi.”. Ayris hizmetçiliğini yaptığı adamın evine yürüyordu, adam yaşlı ve yalnızdı ama parası gönlündeki boşluğu dolduruyor gibiydi. Ayris’in geçiminin büyük bir çoğunluğu o adam olduğundan her ne kadar kaba davransa da adamı tolere etmesi gerekiyordu Ayris’in. Aslında onun kişiliğinde vardı bu, anlıyordu adamın iyi hissetmediğinden böyle davrandığını. O yüzden elinden geldiğince hoşgörülü davranıyordu. Kendisine seslenen dilencinin hareketleriyle kendisine geldi Ayris, “Özür dilerim gerçekten hiç param yok.”. Ayris dürüsttü, gerçekten hiç parası yoktu, o parasını paylaşmak istemeyen diğer pislikler gibi değildi ve dürüstlüğü ile gurur duyuyordu.
Tanıdık apartmanın önüne geldiğinde anahtarını çıkardı ve eve girdi. “Mengü Bey?”, cevap yoktu. Evde dolanmaya başladı, Mengü Bey her zaman oturduğu koltuğunda değildi, “Belki hâlâ uyuyordur.” diye düşünerek yatak odasına yöneldi. İşte oradaydı, yatağında. “Efendim, uyanın lütfen.”, Ayris adamın koluna dokundu. Tepki yoktu. Biraz daha seslendi, Ayris sessizlikte adamın artık aralarında olmadığını anladı.
“Yetkilileri mirasın bana ait olduğuna inandırmak düşündüğümden de kolaydı. Birkaç küçük yalan ve artık hayatımı yaşayabiliyorum.” Ayris günlüğünü imzaladı, yüzünde pis bir gülümseme vardı. Mengü Bey’in evi artık onundu, tüm parası da. Ayris artık yapmak istediği her şeyi yapabileceğini biliyordu. Annesiyle konuşarak başlamak istedi gününe. Eski, kırık telefonunu aldı; günlerdir annesinden gelen cevapsız arama bildirimlerini geçti ve annesinin numarasını tuşladı.
-Alo?
-Anne?
-Ayris!?
-Merhaba.
-Haberlerini duydum, çok sevindim tatlım.
-Yalan olduğunu biliyorsan neden seviniyorsun? Sadece parama konmak istiyorsun değil mi?
-Tatlım hayır…
-Gayet de öyle. Beni evden atarken hiç üzülmedin mi? Hiç demedin mi öz kızım ne yapar kendi başına?
-…
-Ben artık kendi ayaklarım üzerinde duruyorum, beni rahatsız etmeyi bırak lütfen.
Ayris telefonu kapattı ve kendi kendine şakadı “Hadi bu telefonu yenilemeye gidelim.”
Birkaç ay önce her gün yürüdüğü sokak bugün farklı gözüküyordu; dükkânlar daha davetkâr gözüküyor, sokaktaki insanlar Ayris’e çok sıradan ve sıkıcı geliyordu. “Kendime kahve makinası almalı mıyım?” diye düşünüyordu, kahve pek sevmiyordu Ayris ama kahve içmenin lüks bir özellik olduğunu düşünüyordu ve Ayris bunu istiyordu. Düşüncelerini birinin ceketini çekiştirmesi böldü. Ceketini çekiştiren bir dilenciydi, “Lütfen biraz para bağışlayın.” diye ağlıyordu. “Ahh, bırak beni pis insan.” diye bağırarak uzaklaştı Ayris. Üzerini silkeleyip teknoloji mağazasına girdi.
Ayris yeni telefonunu almıştı, istediği kahve makinesini de ve birkaç küçük anlık isteğe dayalı eşyalar. Ayris kendisine iyi baktığını düşünüyordu. Hak ettiği şeye sahipti. İyi hissediyordu, rahat da. Çok farklı bir kişiye dönüştüğünün farkına varmadan kendi rahatlığında uykuya daldı.