Bu yıl, egemenliğimiz, istikbâlimizin, özgürlüğümüzün ve cumhuriyetimizin yüzüncü yılıdır. Bu verdiğimiz şehitlerin yüzüncü yılıdır. Bu Türkiye’mizin dünyaca tanınmasının yüzüncü yılıdır. Bu bağımsızlığımızın da yüzüncü yılıdır…
Cumhuriyet demek, demokrasi demek, hâk demek, birlik ve beraberlik demektir. Bu da cumhuriyetimizin yüzüncü yılıdır, ayrıca bağımsızlığımız da var. Bağımsızlık, birden çok anlam taşıyan bir kelimedir: Bağımsızlık bizi diğer milletlerden ayrı kılan bir özelliklerimizdir. Bağımsızlığımızın simgeleri; paramız, dilimiz, bayrağımız, ve bayramlar, geleneklerimizdir. Ve bu topraklar, bu toprağın altında yatan şehitlerimiz, yıkılan evler, dağılan yuvalar ama milletimizin birlik olarak hareket etmesi, yardımlaşma ve paylaşma, azimli davranışları, sabırlı olmaları, ve bağımsızlık istemesi. Bu özelliklerimiz verdiğimiz kayıplar ile bizi egemenliğe götürdü, bizi kazandırdı. Kıtlıkta, soğukta ve sayılamayacak kadar zor şartlarda savaşıp asla pes etmedik. Nasıl olsa kimse tutsak olmak istemez. Ve işte, o zor şartların ardından o zorlu savaşı kazandık, ve o gün geldi: 29 Ekim 1923. İşte o güm cumhuriyet ilan edilmişti, sonunda bağımsızlığımıza kavuşmuştuk. 30 Ekim 1923, o gün herkes neşeyle uyandı. Çünkü o gün cumhuriyetin ilk sabahıydı, o sabah geçen sabahlardan farklı olacaktı. Ve biz bu nedenle her yıl 29 Ekim’i kutlarız.
Şu an yaşadığımız evi, bastığımız toprağı, yediğimiz yemeği dahil her şeyi atalarımıza borçluyuz. Cumhuriyetimizi Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarına borçluyuz. Sadece onlar değil, o dönem savaşan Mehmetçiklerimize, o dönem birlik ve dayanışma hâlinde olan vatandaşlarımıza da borçluyuz. Onlar olmasa kim bilir hâlimiz nice olurdu…