Cumhuriyet, Dünya tarihinde Antik Roma’da monarşinin zıttı olarak ortaya çıkan bir yönetim şeklidir. Bu yönetim şeklinde diğer yönetimlerin aksine hükûmet halk ve halkın seçtiği insanlar tarafından yönetilir ve bu yüzden bireysel hak ve özgürlükler en fazladır. Fakat İlk, Orta ve Yeni Çağlarda bu yönetimin yerini monarşi veya teokrasi gibi diğer yönetim şekilleri almıştı ve uzun bir süre bunlar devam etti. Fransız ihtilali ile başlayan Yakın Çağda ise dünyanın çoğunda cumhuriyet diğer yönetim şekillerinin yerini almaya başladı. Türk tarihinde ise cumhuriyet çok yeni olmasına karşın cumhuriyetin çok önemli bir yeri vardır.
Türklerin cumhuriyete kavuşması Osmanlı İmparatorluğunda dünyaya gelen Mustafa Kemal Atatürk sayesinde gerçekleşir. Mustafa Kemal gittiği askeri okullarda kendini geliştirir ve yabancı yazarların, özellikle Fransız İhtilaline etkisi olan önemli Fransız yazarların yazılarını okuyarak özgürlük, yurttaşlık ve birey olmak gibi kavramların önemini kavrar. Avrupa’da görevli olarak yaşadığı zaman zarfında Batı halkının yaşayışı ile Türk halkı arasındaki farklar onu derinden etkiler. İmparatorluğun dört bir yanında aldığı görevlerde bu kavramların anlam ve önemini de bizzat yaşayarak öğrenir. Bu bilinç ile giriştiği Kurtuluş Savaşı mücadelesinde ilk olarak halkı örgütleme yoluna gitmiş ve mücadele boyunca her kararı millet meclisi aracılığı ile almıştır. Ona göre gerçek kurtuluş ancak milletin kendi iradesi sayesinde mümkündür. Nihayet savaş zaferle sonuçlandığında da egemenliğin millete devrinden başka yol yoktur. Atatürk kendi milleti için de özgür, müreffeh ve laik bir cumhuriyet hayal etmiş ve bu hayalini de 29 Ekim 1923 tarihinde gerçekleştirebilmiştir.
Cumhuriyetin hayatımıza girmesi Türk halkına birçok temel hak ve özgürlük getirdi. Bu temel hak ve özgürlükler Türk insanının, cumhuriyetten önceki monarşist yönetimde tebaa olmanın aksine, artık bir birey olarak haklara kavuşmasını ve dolayısıyla artık özgür olmasını sağladı.
Bu sağlanan haklardan ilki din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laiklik ilkesi ve inanç özgürlüğüdür. Osmanlı devletinde din ve devlet işleri beraber yürütülüyordu. Toplumsal yaşam dinlere göre farklılaşmıştı. Eğitim, ekonomi ve adalet gibi alanlarda toplumsal bütünlük yoktu. Müslüman tebaanın çağın gerekliliklerine cevap vermekten çok uzak İslami şeriata göre idare ediliyor olması birçok temel medeni haklardan yoksun kalmasına neden oluyordu. Bunların en önemlilerinden biri eğitim hakkıydı. Cumhuriyetin ilanından önce Türkiye’de düzgün bir eğitim sistemi yoktu, ülkenin çoğunda sadece dini olarak eğitim veren medreseler ve azınlık sayıda batılı eğitim veren okul vardı. Eğitimdeki bu dengesizlik halkın eğitim hakkından istedikleri gibi yararlanamamasına yol açıyordu. Cumhuriyetin ilanının ardından kabul edilen Eğitimde Birlik yasası ile tüm yurttaşların eşit eğitim alabilme imkânı sağlandı. Türkiye’nin dört bir yanında açılan devlet okulları ve köy enstitüleri ile artık halk yaygın bir şekilde eğitim hakkından yararlanmaya başladı. Eğitimde fırsat eşitliği toplumun bilimde ve sanayide ilerlemesinin önünü açtı.
Türk halkı için en önemli haklardan biri olan seçme seçilme hakkı da cumhuriyetin ilanı ile artık verilmişti. Artık halk kendi kendini yönetebiliyor ve kendini yönetecek insanları seçebiliyordu. Cumhuriyet öncesi dönemin aksine artık ülkeyi yönetmek için önemli bir soydan gelmek yerine halkın desteğini alarak seçilmek gerekiyordu. Bu değişim ülkenin artık halkın istediği gibi yönetileceğini sağladığı için cumhuriyetin sağladığı en büyük özgürlüklerden biridir.
Cumhuriyetin getirdiği en büyük kazanımlardan biri de kadın erkek eşitliği olmuştur. Bir ülkenin ilerlemesi kadınların sosyal yaşantıya eşit olarak katılmasıyla mümkündür. Atatürk bunu “Ey kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.” Sözleriyle ifade etmiştir. Kadınların da eğitim alması ve sosyal hayata aktif olarak katılması bir toplumun özgürlüğünün de anahtarıdır.
Çağdaş ve örnek bir toplum birbirlerine vatandaşlık bağı ile bağlı olan özgür ve eşit bireylerden oluşur. Bu da toplumda Özgürlük, Eşitlik ve Adalet ilkelerinin tesis edilmesi sayesinde mümkündür. Bu ilkeler ise ancak laik, demokratik cumhuriyet ile yönetilen bir hukuk devletinde tam anlamıyla var olabilir.