Benim için sıradan bir gün başlarken özel koruması olduğum Dışişleri Bakanı’nın konuşmasını televizyonda seyretmeye başlamıştım. Yine aynı konuyu sert bir dille haykırıyor, halkı kandırmaya devam ediyordu. Fakat bizi, yani yanında çalışanları, kandıramayacağı çok belliydi. Onun ne kadar sosyopat bir kişiliğe sahip olduğunu hepimiz biliyorduk.
Şoförü ile birlikte bakanı evinden almaya gittik. Evin kapısını açmadan önce etrafı kolaçan ettim. Şüpheli bir durum olmadığını sezdiğim an evin kapısını açtım ve bakana eşlik ederek arabaya kadar götürdüm. Kapıyı açarak arabaya bindirdim. Mendebur kadın teşekkür bile etmemişti! Bir gün bu kadını öldürmem gerektiğini biliyordum. Bunu artık bir namus meselesine dönüştürmüştüm. Görev sırasında asker arkadaşlarımın ne acılar çektiğini bilmeden konuşuyor, asarız keseriz gibi saçma sapan yorumlar yapıyordu. Suriye’ye girmenin gerekliliğini savunuyor ve sanki o silah tutup savaşacak gibi pek de cesaretliydi. Fakat insan psikolojisinden anlamadığı çok belliydi.
Bakanlık binasına girdiğimizde danışmanı Tahir koşarak yanımıza geldi. Terör saldırısı hakkında birkaç bilgi vererek alınacak tedbirlerle ilgili belgeler getirdi. Bu adamı işe alındığından beri gözüm tutmamıştı. Hem bu Asyalılara hiç güvenmezdim. Hepsinin potansiyel bir terörist yanı vardır. Aynı zamanda işe gelirken eski bir ceket giyiyordu. Bu kadar resmi bire kurumda bunu yapması hayli ilginç ve saygısızcaydı. Bakanın bakanlıktaki bittikten sonra bir üniversitede konferans vermesi gerekiyordu. Bu aynı zamanda kabul ettirmeye çalıştığı yasanın bir propogandası olacaktı.
Konferans için yola çıktığımızda gideceğimiz güzergah üzerinde terör saldırısı olduğu istihbaratını aldık. Ben güzergahı değiştirmemiz gerektiği bakana ilettim. Fakat o erken gitmek için değiştirmeyi reddetti. Tam o caddeden geçerken bir ses geldi. Bir bomba sesine benziyordu. Şoför hızlanarak orayı geçti. Ardından öğrendik ki o patlayan bombada 20 kişi hayatını kaybetmiş. Sadece bir bakan yüzünden. Konferans salonuna vardığımızda büyük bir protestocu grup bizi karşıladı. “Katil Christina!” tezahüratları yükseliyordu kalabalıktan. Arabadan geçerken bir protestocu üstümüze koştu ve bana sağlam bir yumruk attı. Saldırgan uzaklaştırılırken bakan hızlıca fakülte bınasına sokuldu. Kanayan burnumu hissetmiyordum bile. Tek istediğim bakanın buradan canlı bir şekilde çıkabilmesiydi. 10 dakika sonra konferans başladı ve bakan konuşmasını promterden okumaya başladı. Zaman geliyor yükseliyor zaman geliyor sesini alçaltıyordu. Ben ise insanları iyice ölçüp biçiyordum. Ardından salonun karşı kapısında bir adamın belirdiğini gördüm. Bu Tahirdi. Çok endişeli görünüyordu. Birden sahneye koşmaya başladı ve bakanın üstüne atlayarak onu yere serdi. Ardından yeri göğü sarsacak cinsten bir bomba sahnede patladı. Fakat Tahir ölmüştü, bakanı kurtarmak için.
O dışlanan, milliyeti yüzünden terörist olarak gördüğümüz o fakir insan aslında bir bakanın ve bir ülkenin hayatını kurtarmıştı. Hepimiz onun için yas tutarken onun bize vermek istediği mesajı anlamıştım. “Görünüşe göre hüküm vermeyin; zengin bir kalp, ucuz bir ceketin altında olabilir.”