Her zamanki gibi sıradan bir güne uyanmıştım. Kahvaltımı yapıp evden çıkmak için hazırlandım. Bugün birkaç önemli dersim vardı ve geç kalmak üzereydim. Üniversite evime çok uzak olmasa da trafik yüzünden planlarımı genelde yarım saat erkenden varmak üzerine yapardım ama bugün gereksiz fazla oyalandığım için tüm planım aksıyordu. Otobüs durağına doğru koşar adımlarla ilerlerken karşıdan gelen bir adama çarptım.
“Bir bu eksikti, her şey kötü gitmese olmaz zaten.” diye söylenirken adam ayağa kalkmam için yardımcı olmaya çalışıyordu. Görünüşünün tam aksine fazlasıyla nazik davranışlarıyla beni şaşırtan adama teşekkür edip koşar adımlarla otobüs durağına doğru ilerlemeye devam ettim. Ben henüz durağa varamamışken otobüs hızla yanımdan geçip gitti, benim tek yapabildiğim şeyse arkasından bakmak olmuştu. Otobüsün arkasından nefret dolu sözlerimi art arda sıralarken az önce çarptığım adamın arabasıyla yanıma yanaştığını fark ettim.
“Otobüsü benim yüzümden kaçırdınız sanırım, kusura bakmayın. Eğer yanlış anlamazsanız sizi gideceğiniz yere kadar bırakmak isterim.”
Açıkçası bu teklifi beni pek şaşırtmamıştı, birkaç saniyelik bir konuşmadan bile ne kadar iyi bir insan olduğunu tahmin edebiliyordum, içimden bu güvenimin boşa çıkmamasını diledim ve arabaya doğru ilerledim. Biraz çekinsem de arabaya bindim ve gideceğim üniversitenin yolunu tarif etmeye başladım. Okula vardığımızda sanki defalarca kez teşekkür etmemiş gibi bir kez daha teşekkür edip arabadan inerken bana bir kart uzattı. Anladığım kadarıyla çalıştığı yerin kartıydı.
“O zaman derslerimden sonra size bir kahve ısmarlarım.” diyerek kartı aldım, gülümseyerek dersimin olduğu binaya doğru yürümeye başladım.
Dersten çıktıktan sonra adamın bana verdiği kâğıttaki numarayı aramak üzere elimi cebime attım. Kartı çıkartırken cebimden bir kâğıdın düştüğünü gördüm, yere eğilip kâğıdı aldım. Üstünde bir adres yazıyordu, nereden geldiğine anlam verememiştim ama önceliğimin numarayı aramak olduğunu düşünüp telefonuma odaklandım. Yazan numarayı pek çok kez çaldırsam da açan olmamıştı. Umudumu kesip nereden geldiğini anlamadığım kâğıttaki adrese bakmaya karar verdim.
Adres çok da uzak olmayan ama yürüyerek de gidemeyeceğim bir yeri gösteriyordu. Belli ki yine otobüse yetişmek için koşmak zorundaydım. Gidip gitmemek üzere uzun bir süre düşündükten sonra eve gitmekte karar kıldım. Nereden bakarsam bakayım hiç bilmediğim bir adrese gitmek mantıklı gelmiyordu. Zar zor yetiştiğim otobüsle eve doğru giderken telefonumun titrediğini hissettim. Gelen mesajda yazan şey beni çok şaşırtmıştı,
“O adrese git.”
Gözüm mesajı gönderen kişiye kaydığında numara bir yerden tanıdık geliyordu ama kafama takmamaya çalıştım. Kulaklıklarımı takıp çalan şarkıya odaklandım ve yol boyunca gün içerisinde yaşadıklarımı aklımdan uzaklaştırdım. Eve vardığımda istemsizce gelen mesajı düşünmeye başladım tekrardan. O an aklıma karttaki numara bakmak geldi, doğru hatırlamıştım, karttaki numara ve mesajın geldiği numara aynıydı. Anladım ki o kâğıt cebime durup dururken girmemişti. Nazik imajına kanıp arabasına bindiğim adamdan çekinmeye başlamıştım. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı, ne yapacağıma ertesi sabah da karar verebilirdim.
Uyandığımda dün yaşadıklarımı bir rüya gibi düşünüp normal hayatıma devam etmeye karar vermiştim. Tam o sırada telefonumun ekranı parladı. Mesaj yine aynı numaradandı,
“Oraya gitmek için bu son şansın, iyi değerlendir.”
Merakıma yenik düşmüş, kendimi adrese doğru giderken bulmuştum. O adamın benimle dalga geçtiğinden adım kadar emindim ama merakımı da bastıramadığım için işte buradayım, kâğıttaki adreste.
Adres bir evi gösteriyordu, etraftaki diğer evler kadar iyi durumda olmasa da güzel bir evdi. Pek fazla insan yok gibiydi ama evlerde yaşayanlar olduğu kesindi. Daha fazla dayanamadım ve evin kapısını çaldım. Hoş bir kadın kapıyı açtı ve beni içeri davet etti.
“Biz de sizi bekliyorduk, Oyun’a hoş geldiniz.”
Dediklerine anlam veremedim, ne oyunundan bahsediyordu bu kadın. Merdivenlerden çıkmam için işaret ettiğinde karşı çıkmadım ve ilerledim. Beni üst kattaki odalardan birine soktuğunda karşımda beni arabasına alan adan vardı. Yavaşça bana yaklaşırken konuşmaya hazırlanıyordu. Arkamdaki kapı ve camlardaki panjurlar kapandığında korkmaya başlamıştım.
“Oyun’a hoş geldin.”