Hayatın koşuşturmacasına katılıp gök delinmişçesinde yağan yağmurun altında oradan oraya kar tanesi misali savrulan insanları, duvarları toz pembe boyalı, içi çikolatalı kurabiye kokan minicik pastanenin yağmur camlalarıyla dolmuş camından izliyorum. Etrafa baktıkça içinizi sevginin en güzel tonuyla dolduran pastanenin kapısının üzerindeki zil içeri birinin girdiğini işaret edercesine çalıyor. Kafamı istemsizce kapıya çeviriyorum. Boncuk gibi masmavi gözleriyle çevreye bakan o minik kızı görüyorum. Kıyafetlerinin eskiliği bu acımasız hayatta çektiği sıkıntıların, acıların kanıtı haline geliyor adeta. Tam kışın soğuğuyla pastanenin sıcacık havası arasında sınır olan kapı ile düşüncelerimle verdiğim savaşın gerçekleştiği masanın ortasında dikilirken içinde kaybolma isteği veren okyanus mavisi gözlerini dikmiş bana bakıyor. Aniden bir garson ortaya çıkıyor ve onu kapıya doğru sürüklüyor. Dışarı çıkmadan önce tek gördüğüm şey akan göz yaşlarının kirli yüzünde yaptığı iz oluyor. Katlanmaması gereken acılara en küçük yaşlarında katlanan o kızı üzen bu dünyayı yakıp yok etmek istiyorum.
Ben bu düşüncelerde kaybolurken yağmurun şiddeti azalıyor. Gökkuşağı yağmurun verdiği sıkıntıları kapatmak istercesine gökyüzünde beliriyor. Pastanedeki kurabiyenin tatlı kokusu beni çepeçevre sarıyor ve gökkuşağına dalıyorum. O deniz mavisi gözler tekrar aklıma geliyor. Bütün olumsuz duyguları gökkuşağının diğer tarafında bırakıyorum. Sadece ruhumu yanıma alıp yeddi rengin ihtişamla bir araya gelip oluşturduğu gökkuşağının altından geçiyorum.
Burada her şey çok farklı. İnsanlık tarihinde ilk kurşun hiç atılmamış, ilk mızrak hiç saplanmamış. Çocukların kömür rengi minik elleri sadece beş kuruş için bütün gün havada durmuyor, o eller burada kalem tutuyor. . Gözler hüzünle değil, bilgi aşkı ve sevgiyle bakıyor. Daha on yaşında evlendirilen kız burada kucağında bebeğini değil kitaplarını tutuyor. İnsanlar birbirinin ten rengine değil içine bakıyor. İnsanların gözyaşları artık sadece mutluluk yüzünden yanaklarından süzülüyor. Öyle bir dünya ki burası bizimkinden çok farklı, çok daha insancıl. Kadınlar istediklerini giyiyorlar, istediklerini söylüyorlar. Dışarıda gezdikleri saat kimsenin umrunda değil. Herkes birbirine saygı göstererek özgürce yaşıyor. Öyle bir dünya düşünün ki, hava, su, toprak tertemiz.Öyle bir dünya ki herkes mutlu. Öyle bir dünya düşünün ki herşey tam da hayal ettiğiniz gibi.
Gökkuşağının renkleri yavaşça soluklaşmaya başlıyor. Her renk bir kuş olup gökyüzüne uçuyor. Düşlediğim dünyadaki iyilikler kuşları kanatlarına takılıyor ve bir daha geri dönmemek üzere gidiyor. Düşüncelerimle yaptığım savaş çoktan bitmiş ve herkes kaybetmiş.
Yanaklarımdan dökülmek için hazırda bekleyen gözyaşlarımla pastanenin buğulu camından dışarı bakıyorum. Mavi gözlü güzel kızın gözlerinden bir damla yaş akıyor, o damla şehrin telaşına karışıyor.