Otto’nun Kolonisi

Küresel ısınma olduğundan çok daha büyük bir problem haline gelmeye başlamıştı. Öyle ki devletler bir araya gelip atmosferi soğutacak bir gaz bulmaya çalıştılar. Yapılan araştırmalar sonucu bulunan bu gaz atmosfere salındı. Fakat bu gaz olması gerekenden öyle güçlüydü ki yeni bir buzul devrine girildi. Dünya’nın sonu çok yakında gelecekti. Fakat Dünya’nın sonu, umutların başlangıcıydı. Vallino, David ve Hans adında üç genç ve Otto adında bir yaşlı adam, bu soğuk devirde açıkta kalan yıkıntılar arasında bir kamp bölgesi bulan dörtlü, nüfusun kalanına yardım etmeyi ve hayatta kalarak Dünya’yı eski düzenin aksine daha yaşanılabilir bir yer yapma hayalinin peşinden koşacaklardı.

“Dondurucu soğuktan kurtulduk sonunda.” dedi David ortada duran kamp ateşini yakmaya çalışırken. David ateşi yakmakla uğraşırken, yerden buldukları hayvan postları ve kalaslarla bir barınak inşa etmeye çalışıyordu kalan üçlü Otto önderliğinde. “Akşama kadar yetecek erzağımız var fakat akşam ve gece hayatta kalabilmek için oduna ve yataklara ihtiyacımız var. Barınağı bitirdikten sonra şu kuzeydeki ağaçları kesebilirsek iyi olur. Tabii sadece yeteri kadar kesmeliyiz yoksa eski düzendeki gibi doğayı yok ederiz.” dedi Otto. “İnsan popülasyonun hala yaşadığını nereden biliyorsun Otto?” dedi David kamp ateşini yakınca.

Akşama kadar bütün hazırlıklar tamamlanmıştı; baltalar inşa edilmiş, yeteri kadar odun toplanmış, avlanan birkaç geyik ile yemek yenilmişti. Fakat en önemlisi gece ne yapacaklardı. Nöbetleşe ateşin başında beklemeye karar verdiler.

Ertesi sabah ormandan sesler gelmeye başladı. Bazı çığlıklar. Bunun üzerine Otto ve David gidip bakmaya karar verdiler. Yanlarına gittiklerinde iki kişinin oracıkta kalmış olduğunu fark ettiler. Hızlıca yardıma koşup onları çıkarttılar ve kendi kolonilerine davet ettiler. Popülasyonun giderek büyümesi kaynak sarfiyatını arttıracak fakat işbirliğinin artmasına yardımcı olacaktı. Sıkışık iki gencinde gruba katılmasıyla beraber git gide koloni büyümeye başladı.

“Erzaklarımız tam ve sayımız arttı, artık rahatça olduğumuz yerde kalıp soğuk havanın tadını çıkarabiliriz.” dedi David. “Bu soğuk havanın tadına varabiliyorsan zaten nirvanaya ulaşmışsın demektir. Ayrıca erzaklarımız tam değil David Efendi. Daha çok yolumuz var.” dedi Otto geyik etini yerken. “Ben birazdan ava çıkacağım benle gelecek misin Hans?” dedi David. “Pekala.”

Yerleşke günden güne büyüyor hiç olmadığı kadar gelişiyordu. Fakat Vallino, Otto ile keşif yaparken inanılmaz bir haber geldi. “Eski bir tren istasyonu!” feryat etti Vallino. “Paslanmış olsa bile demir, kömür hepsini şimdiden görebiliyorum. Kolonimizi ikiye ayırmalıyız. Bir kısmı kömür ve demir toplamaya göndermeliyiz. Böylece daha rahat yaşayabiliriz.” dedi Otto. “Aynı zamanda bazı insanlarda orada gibi gözüküyor. Gidip bir bakalım Vallino ne dersin?”

Koloni plansız ve ivmelenerek genişlemekteydi. Bazı insanlar koloniye giriyor ve hiçbir şekilde çalışmıyordu. Sadece sohbet etmek için gelen gruplar dolu insan vardı. Çünkü insan böyleydi ve her zaman böyle olmuştu. Eski dünya düzeninde nasıl ki başkalarının ürettiği aletlerle konuştuğu için, bu zorlu şartlar altında bile değişmezdi. Sadece gönüllüler çalıştığından erzaklar yetmemeye, popülasyon kendi tembelliğinin kölesi olmaya devam etmeye başlamıştı ne yazık ki. Bu gidişatı kaldıramayan Otto, fiziksel olarak hastalanmış ve tüm halkı meydanda toplayıp bir konuşma yapmak zorunluluğunda kalmıştı.

“Ey hayatta kalan ahali, artık ne fiziksel ne de zihinsel bedenimiz hayatta tutunamıyor. Erzak yetersizliği ve bazılarınızın tembelliği yüzünden mecburen kaderimize diz çökmemiz gerecek gibi  görünüyor. Fakat bu hiçbirimizin suçu değil, bu eski dünya düzenin ortaya çıkardığı insan prototipinin suçu!” derken suçu farklı insanlara atmasından bile anlaşılıyordu insan olduğu.

Beklenen olmuştu. Dörtlümüzün kolonisi kaderine diz çökmüş ve doğadan tamamen silinmişti…

(Visited 6 times, 1 visits today)