Devlet nedir, nasıl ortaya çıkmıştır, sınırları nelerdir veya ne olmalıdır gibi
sorular devletin tarihi kadar eskidir. Her çağ, anlayış, inanç, felsefî görüşün
bu sorulara verdiği kendince bir cevabı vardır. Kimi anlayışlara göre devlet,
bireyin içindeki canavarın dışa yansımış örgütsel bir yapısıdır, kimine göre
insan gelişiminin kaçınılmaz bir sonucudur, kimine göre ise
devlet gönüllü bir beraberliğin adıdır. Bu düşüncelerin her birinin arkasında
çağlardan süzülüp gelen deneyimlerin, inançların, geleneklerin ve şartların
etkisi söz konusudur. Yapısı, toplumla kurduğu ilişki biçimi, sınırları farklı olmakla birlikte devlet insanın kendisi kadar eski bir varlıktır. Düzen içinde yaşamaya, bir arada
bulunmaya ihtiyaç hissedildiğinden beri bugün adına devlet dediğimiz, ilk
insanların başka isimlerle isimlendirdikleri düzen sağlayıcı otorite de ortaya
çıkmıştır. Tarihten de gördüğümüz üzere, insan hep kendisinden üstün bir güce, otoriteye ihtiyaç duymuştur.
İşte devletin ortaya çıkışını sağlayan husus budur. Toplumsal beraberlik,
gerilimli ilişkileri barındıran bir beraberliktir. Bu gerilimi yatıştırıcı bir unsur olarak otoriteye ihtiyaç hissederiz. Devlet dediğimiz şey zaman içinde bu
şekilde gelişmiştir. Devlet, özümüzde olan insanî değerleri bize kazandırmaz;
başka bir deyişle sahip olduğumuz değerlerin kaynağı devlet değildir. Bizi başkasına
zarar vermekten alıkoyan şey öncelikle saf insanî duygularımız, ardından deneyimlerimizdir. Bunların işe yaramadığı yerde devlet devreye girer. O halde devletin hayatımızdaki yeri, bizi başkasından korumaktan ya da
bizim başkasına karşı sergileyeceğimiz saldırganlığı önlemekten ibarettir. Belirli kurallar koyarak insanların uyum ve düzen içerisinde, her bireye toplumsal bir görev atayarak, herkesin gerekli hissetmesini sağlar. Bireyselliğin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında devlet olmadan bir toplumun beraber uyum ve düzen içerisinde yaşaması pek olası değildir. İnsanlar çıkarları doğrultusunda hareket edip baikalarının ihtiyaçlarını ve yaşamlarını göz önünde bulundurmadan hareket edecektirler ve bu da kaos ve kargaşaya yol açacaktır. bir toplum içerisinde atanmış roller ve bu rolleri denetleyen daha üstün görülen bir güç olmazsa bu insanlar grubu bir topluluk güruhu halinde hareket edemez. Asırlarca alışılagelmiş birine inanma, güvenme, hatta tapma duygusu, bir lider ihtiyacı ve arayışı kolay kolay içimizden atabileceğimiz şeyler değil. İnsanoğlunun da denetimsiz bırakıldığında yapabileceklerini öngöreeyiz. Bundan dolayı devletsiz bir toplum düşünülemez.