Öyle bir adam düşünün; mızrak kirpikleri çelik bakışlı gözlerini koruyan, güneş rengi bıyığının altındaki ince dudaklarından her zaman her şeyin dökülebileceği, o delice fikirlere örtü olan buğday saçları ve kalem gibi kaşları olsun. Kalem dediysem de kalın anlamında değildir, keskin demek istedim, bilirsiniz kalem ile kılıcı kıyaslarsak hangisinin galip geleceğini. Biraz gözünüzün önüne gelmeye başladı değil mi? Tamam şimdi o yüzü yılların vermiş olduğu yorgunlukla birleştirin. Bir beyaz gömlek giydirin, yakası biraz düzensiz kalsın, şimdi bir de de ceket geçirelim üstüne, siyah olsun keza lacivert ceketi sevmez, cebine bir mendil koyalım, o da beyaz, sakın kravatı unutmayın ama biraz gevşek bırakalım. Şimdi böyle bir vücuda asla ölmeyecek fikirlerin, iradenin, ileri görüşlülüğün, liderliğin ve her alanda mükemmel bilgilerin bulunduğu bir beyin ekleyin. Ve bu hayal ettiğiniz adamın Mustafa Kemal Atatürk değil başka birisi olduğunu hayal edin şimdi. Gördünüz değil mi? Daha doğrusu göremediniz. Çünkü ne yazık ki hayal gücünün de bir sınırları var.
İşte bu adam Selanik’te nispeten iyi bir evde doğdu ama çok zor zamanlar geçirdi. Küçük yaşta babasını kaybetti, ülkenin geçtiği en zorlu zamanlardan birinde asker olmaya karar verdi. Rüştiye, idadi ve Harp Okulu’nu çokça kez hasta olarak tamamladı. Sonucu olarak da sürgüne yollandı. Böyle zamanlardan geçerek böyle oldu. Ve daha nice insanlar ülkemizde başarılarına yeterince değer göremedi. Hepsi zor zamanlardan geçti ama bazıları sıyrılıp adını tarihe yazdırabildi.
Zor zaman dediysem de öyle üniversiteyi bırakmak falan değil. “Mark üniversiteyi bıraktı çok başarılı, Steve üniversiteyi bıraktı çok başarılı, Bill üniversiteyi bıraktı çok başarılı.” gibi söylemlere bakarak “Bunlar zor zaman geçirmiş ve başarılı olmuş.” ya da “Ben de üniversiteyi bırakayım başarılı olurum.” demeyin sakın. Bill ve Mark ağabeylerimiz Harvard’ı, Steve ise Reed’i bırakmış. Demem o ki sizin aileleriniz siz buraları kazanabilin, sizin aileleriniz sizi buralara gönderecek kadar zengin olsun, sizin zaten üniversite okumaya ihtiyacınız yok. Bill Gates Amerika’da ilk bilgisayar alınan lisenin öğrencisi, bilgisayarları okula hibe eden de ailesi. Yani Amerika’da bilgisayarla tanışan ilk çocukların arasında. Şimdi size burada üç yüz kelime ile yazdıklarımı Bedri Rahmi’nin bir şiirinden bir kesitle özetleyebilirim:
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
İnanıyorum ki önemli derecede gerekli olan insanların hepsi neticede ya çok zor durumları aşmış ya da zengin bir ailenin çocuğu. Eğer siz ikince seçenek değilseniz size kötü bir haberim var; geçmiş olsun hayatınızın her alanında sürekli ve ağır çalışmalar sizi bekliyor olacak…