O gün bu gündü. Arkadaşlarımla kampa gitmiştim. Geldiğimizde görevlere ayrıldık bana ateş için odun toplama görevi verilmişti. Odun toplarken bir anda gece oluverdi. Kampa giderken yağmur yağmaya başladı. Sığınmak için bir mağaraya girdim. Artık güvendeydim, sonra duvara baktımki ne göreyim bazı semboller vardı ve mağaranın sonuna gitmemi istiyorlardı. Mağaranın sonuna gittiğimde bir el işareti gördüm. Bu elin üstüne kendi elimi koyduğumda mağaranın duvarı yarılıp yedi tane cücenin olduğu bir dünyaya geçiş yaptım. Bu dünyaya adım atar atmaz cücelerden biri ile bir köpek ayağıma sarıldı. Cüce benden kötü ve tacı kaybolmuş kraliçelerini durdurmam ve onları esaretten kurtarmam için yardım istedi. Bende yanımdan ayrılmayan köpek ile birlikte kraliçenin sarayına gittim. Orada kraliçe beni görünce gülmeye başladı. Yanına gelme sebebimi söyleyince yüzü biraz asıldı ve geldiğim yere geri dönmemi söyledi. Bende hayır dedim. Bunun üzerine kraliçe muhafızlarını çağırıp beni tutuklamalarını istedi. O sırada aklıma çok küçükken babamın bana söylediği bir tekerleme geldi. Şöyleydi; kavun değil, kelektir. Fistan değil yelektir. Eğer tacı ararsan kapkara bir köpektir. İşte o an, yanımda gelen köpek taca dönüştü ve başıma kondu. Muhafızlar tacı başımda görünce beni değil sahte kraliçeyi tutukladılar. Bende yeni kraliçe oldum ve bir daha karanlık ormana geri dönmedim. Çünkü burda çok mutluyum.
Ormanın Sırları
(Visited 4 times, 1 visits today)