Bugün öğleden sonra arkadaşlarımla kampa gitmiştik. Üç saat on iki dakikalık yolculuğun sonunda, hiç mola vermeden yürüdüğümüz için karnımız gurul gurul gurulduyordu; sanki iki aydır açmışız gibi. Yanımızda altı ya da yedi kavanoz tarhana çorbası vardı ama çorbalar çok soğumuştu. Ormandan odun toplamamız gerektiği için aramızdan en cesurlar taş kağıt makas oynadık ve kaybeden ben oldum. İki dakika boyunca ofladım pofladım ama çare yoktu, odun toplamaya benim gitmem gerekiyordu. Üşümemek için montumu da alarak yola koyuldum.
Ormanı iyice araştırdıktan sonra nihayet bir meşe ağacının altında bolca odun ve dal buldum. Saat dokuzu gösteriyordu ve hava tamamen kararmıştı. Karnım hâlâ gurulduyor ve giderek daha da aç hissediyordum. Odun toplamanın çok işe yaramayacağını düşünüyordum çünkü arkadaşlarım açlıktan çorbaları bitirmiş olabilirler diye endişeleniyordum. Ancak odunları atmamak gerektiğini düşündüm çünkü ilerleyen günlerde lazım olacaktı.
Uyku vaktim gelmiş hatta geçmişti, bu yüzden montumu giydim ve cebimden telefonumu çıkarmak için elimi cebime attığımda bir kutu bisküvi ve jelatine sarılı bir elmalı şeker buldum. Uyumadan önce bisküviyi yedim ve kan şekerimin düşmemesi için elmalı şekeri ağzıma attım. Atıştırmalıklarımı bitirince montumun önünü kapattım ve yine aynı meşe ağacının altına yatarak uyudum.
Sabah saat yedi buçuğu çeyrek geçiyordu. Uyanınca kamp alanına doğru yürüdüm ve arkadaşlarımı buldum. Onlara dün gece odun topladığımı söyledim. Hepsi kahkahalarla güldü ve böylece dört günlük kamp gezimizin en heyecanlı gününü tamamlamış oldum.