Nüfusun ekonomik yönüyle önemli bir sorun olarak kabul edilmesi, hızlı nüfus artışından oluşan istihdam sorunları, nüfus artışının ulusal geliri azaltması ve sefaleti teşvik etmesi, kalkınma hızını düşürmesi gibi sebeplerden dolayı nüfus artışı ile ilgili çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır.
İlkçağdan itibaren insanoğlunun dikkatini çeken nüfus ve nüfusa dair problemler ortaçağ ve klasik dönemde de çeşitli düşünürleri teoriler üretmeye teşvik etmiştir.
19. yy. sonlarına doğru nüfus alanında çalışanların en çok ilgilendikleri konu, bir toplumda nüfusun ulaşabileceği en yararlı büyüklüğün ne olduğudur. Acaba dünya üzerinde iyi bir hayat standardı ile en fazla ne kadar insan yaşayabilir? Buna göre işgücü başına verimin en yüksek olduğu nüfus düzeyi, optimum nüfus düzeyi olarak tanımlanır.
Optimum nüfus teorisi nüfus hacmi ve artışının üretimi belirleyen çeşitli faktörler üzerindeki etkisi göz önünde tutularak nüfus başına en yüksek verimin nasıl sağlanacağı sorusuna cevap olarak ortaya atılmıştır. Buna göre kaynaklar sabit tutulduğunda nüfus miktarı optimum seviyenin üzerinde seyrederken kişi başına düşen gelir azalacak, optimum seviyede ise kişi başına düşen milli gelir artacak dolayısıyla refah seviyesi artacaktır. Dünya üzerinde yer alan pek çok devlet düşünüldüğünde kişilere, görüşlere ve kabul edilen kriterlere göre çeşitli optimumların olduğu kabul edilir. Diğer taraftan yalnız ekonomik bakımdan değil, askeri ve idari bakımdan da optimum şartlar değerlendirilmelidir