Bugün yine her zaman olduğu gibi bu uzun yoldayım. İçerisinden ne kadar denesem de çıkmayı başaramadığım hayat denilen bu yolda. Yol boyunca sıralanmış birkaç sokak lambası bu yolun yalnızca belli kısımlarını aydınlatmaya yetiyordu, karanlıktı yol. Belki de böyle olması gerekiyordu. Yolun benim yürümeyi seçtiğim kısımlarında ise zaten az olan sokak lambaları normalden de azdı. Karanlıktı benim yolum, eskisinden, olması gerektiğinden de karanlık. Şaşırtıcı olmaycak şekilde yine tek başıma, kimsesiz yürüyordum. Oysa yanımda yürüyecek birisini aramıştım ben de diğer insanlar gibi bir zamanlar, ama dost denilen şeyi benim gibi bir insana yakıştırmıyordu yaratıcı. Ona göre benden başka kimse benim yürüdüğüm yolda, benim düştüğüm çukurlara düşerek sağ kalamazdı, haklıydı.
Arabama doğru attığım birkaç adımın ardından arabamın kapısını aralayıp müşterisi olduğum kumarhaneye gittim. Sıkıcı bir yoldu yürüdüğüm yol, ben de eğlenmek için uğruna insanların canlarını verebilecekleri şey ile oynamayı seçmiştim. Gözümde boyanmış kağıt parçalarından farkı olmayan varlıklar uğruna insanların ne kadar ciddileşebildiğini görmek eğlendiriyordu beni.
Bir kaç dilim pizza ve viskinin ardından tanıdık yüzlerle kuşanmış oyun masasına gittim. Masada oturan herkesin selamını alsam de hepsinin yüzüme gülerken arkamdan savurdukları küfürleri tahmin edebiliyordum. Muhtemelen bir deli olarak görüyorlardı beni. 2018 yılının Mayıs ayında yalnızca bir deli paraya değer vermezdi çünkü. Oyun bitmişti, kaybettim. Bu sefer kaybettikleri miktarın tokadıyla dudaklarını ısırmalarını, havadaki gerginliğin yüzümü kesmesini istemedim belki de. En sevdiğim yanı da buydu kumarın, insanlara senin istediğin zaman senin seçtiğin duyguları hissettirmek.
Fark etmediğim şey ise kumarhanedeki insanları kendime bağlamaya çalışırken yavaş yavaş benim bağımlı hale geliyor oluşumdu. Hayatımda iz bırakmış kadın da kumarhanelerden farksızdı. Onunlayken bir şey kazanıyor muydum bilemiyorum, tek bildiğim onun yokluğunda ne yapacağımı şaşırdığımdı. İçten içe onu değil onunlaykenki kendimi özlediğimin farkında olsam da bu gerçek henüz kendime itiraf etmem için fazla ağırdı, anılarımıza saygısızlık olurdu böyle bir düşünce.
Arabama bindim ve eve doğru yola çıktım. Park yeri ararken birkaç dakika önceki düşüncelerimi süsleyen o kadınla göz göze geldik. Yaratıcı yine benimle oyun oynuyor olmalı, diye geçirdim içimden. Eski günler gözümün önünden bir film şeridi olup aktı ve onunla geçen her bir saniyeyi tekrar yaşamak için göze alabileceklerimin ağırlığı altında ezildim. Arabadan dışarıya adımımı atıp ona doğru attığım ilk adımlarda ifadesizliğimi korumayı başarsam da gözlerimden taşmak için yalvaran yaşlara neredeyse izin verecektim. Duygularını ifade etmekte her zaman benden daha usta olmuş o ise beni paramparça edeceğini bilmeksizin gülümsedi. Bu şekilde geçen birkaç saniyenin ardından bir hoşçakal ile bütün güzel anılarım karanlığa karıştı. Gerçek hayatın soğukluğu yüzüme bir tokat gibi çarparken hem onunla olan anılarımdan hem de derin uykumdan uyandım.
Gözlerimi açtığımda tekrar uyumak ve bir daha uyanmamak istedim. Peki ya o akşam göreceğim rüyanın gerçek olmasını göze alır mıydım? O aylar önce fiziksel dünyadan gitse de rüyalarımda yaşamaya başlamıştı . Ve ben yaşamayı sürdürdüğüm sürece her gece onun hayaliyle olacağımın bilincindeydim. Kendi kendime sorduğum bu soruyu yanıtlarken düşünmedim bile.