Ben minik bir kız çocuğuydum. Babam Türk olduğu için Türk haberlerini ilk o görür ilk onun haberi olurdu. O zamanlar Kurtuluş Savaşı dönemi olduğu için İngiltere’de Frankfurt adlı bir kasabada oturuyorduk. Ben ve kız kardeşim bu değişime ayak uydurmakta zorlanmıyorduk ama vatanımıza özlem duyuyorduk. Annem hep benden daha sabırlı olmamı istiyor çünkü kardeşim 9 aylık ve ağladığında dayanılmaz olabiliyor. Ama onu suçlamıyorum çünkü o daha çok küçük. Ağlayıp ağlamamak onun elinde değil. Tarihimiz 24 Aralık 1919’da sabah günüydü kardeşim ile bugün okul olup olmadığını sorguluyorduk. Birden içeri girdi. Annem korkmuştu ve bebek kardeşim ağlıyordu. Babam “Hazırlanın kıyafetlerinizi hazırlanın Türkiye’ye geri dönüyoruz.” dedi. Annem dahil herkes şaşkınlıktan ağzı 2 karış açılmıştı. Babam ” Daha doğrusu siz ve anneniz. Gidin İngiliz askerleri Türk gördüğü anda hapse demir parmaklıkların arkasına çıkıyor. Şimdi hemen birazdan burada olurlar.” dedi. Annem hiç sorgulamadan ” Tamam” dedi. Ben ise annemin elinden tutmuş valizimi hazırlıyordum. Bebek kardeşimi elime aldım ve annemi bekledim. Annem babama el sallayıp gitti. Birazcık yürüdükten sonra İngiltere sınırına ulaştık. Annemin gözünden boncuk boncuk yaş akıyordu. Artık Almanya’ya ayak basmıştık. Neyse ki Almanya Türkiye’ ye yardımcı olmaya çalışıyordu. Annem ile derin bir oh çektik. Annem elimi daha da sıkı bir şekilde tutmaya başladı. Annemin gözlerine baktığımda gözlerinde mutluluk ve korku akıyordu. Annemin neden korktuğunu anlayabiliyordum. Almanya daha yeni savaştan çıkmıştı. İnsanların belki Türkler için kalacak yeri olmaya bilirdi hem de küçük kardeşim ve de ben annemi korkutuyordu. Buna ek olarak yanımıza para almayı unutmuştuk. Annem bilmediğim bir dilde konuşuyordu. Annem mutlu bir şekilde adama bir şey daha söyleyip ileri doğru ilerlemeye devam ettik. Annem bizi tabelasın “Türk dayanışama birliği” yazan bir yere girdik . Orada bir sürü çadır vardı. Çadırların birisinde adım ve soyadım yazıyordu. Annem: “İşte bu bizim çadırımız.” dedi ve içeri girdi. İçer girmeden önce benim ayakkabılarımı çıkardı. İçeri girdikten sonra annem elime bir tomar para verdi ve bana ” Haydi hayatım bize gidip yemek al.” dedi. Yolda giderken çok tatlı bir köpek gördüm. Köpeğin ayaklarından biri kanıyordu. Hiç düşünmeden köpeği kucağıma aldım ve veterinere doğru koşmaya başladım. Zavallı köpek beni ısırmak istiyordu ama beni ısırabilecek kadar sağlıklı değildi. Veterinere vardığımızda adam bana bir şey söylemeden köpeği elimden kaptılar. Birkaç dakika sonra köpeği ayağı bandajlı bir şekilde elime verdiler. Adama parasını verdikten sonra köpek elimde çadıra geri döndüm. (Tabii o zamanlar 11-12 yaşlarında olduğum için köpeği taşımakta zorlanmadım.) Annemin bana çok kızacağını düşünüyordum ama yanlış düşünmüş olmalıyım. Annem bana “Buna bakabiliriz ama keşke önce bana gelseydin. ” dedi. Annemden özür dileyip yemek almaya gittim. Bir sonraki gün annem beni çok erken saate kaldırdı. Elinde kardeşim vardı. Fısıldayarak “Hadi… Pamuk şekeri kucakla da gidelim. Hem bak amcan bizi kapıda bekliyor.” dedi. O kadar mutlu olmuştum ki galiba kardeşime bile fazla geldi. Uyuyor zannettiğim kardeşim bir anda gülmeye başladı. Annem şaşırmıştı ama bunu gösterecek vakti yoktu. Koşa koşa dayımın traktörüne bindik. Dayım hepimizin bindiğini anlayınca arka tarafı üstünü kapattı. Dayım ” Benim yolumda Türkiye’ ye düşünce birlikte gidelim dedi.” dedi. Herkes gülerken ben amcama ” Amca, sen niye Türkiye’ ye gidiyorsun?” dedim. Amcam neşesini bir an bile yitirmeyerek bana “Ah benim meraklı yiyenim. Mustafa Kemal ATATÜRK 27 Aralıkta Akara’ ya çıkacak bilmiyor musun.” dedi. şimdi anlamıştım. Günler 26 Aralık 1919 akşam saat dokuz olduğunda evimize varmıştık. Geriye kalan tek şey yarını beklemekti.
Onu Gördüm
(Visited 3 times, 1 visits today)