Hepimiz dünyanın halinden yakınıyoruz, ama bu durumu değiştirmek için atağa geçiyor muyuz? Herkeste bir tedirginlik, gelecek korkusu, memnuniyetsizlik almış başını gidiyor, toplum huzursuz, mutsuz… Peki, artık sizce de birilerinin bir şeyler yapması gerekmiyor mu?
Hiçbirimizin peşini bırakmayan, bizi yavaş yavaş yok edecek bir virüs misali yayılan bu karamsar ruh halinden ortada ciddi bir sorun olduğunu görebiliyoruz. Öyle ki hepimizin dilinde bu sorun, iki lafımızdan biri bir şeyler hakkında söylenmek oldu artık. İstatistiklere göre Türkiye’deki antidepresan kullanımı ekonomik krizin baş göstermesiyle birlikte iki katına çıkmış. İnsanlar kendilerini mutlu edebilmeyi unutmuşlar, mutluluğu ilaçlarda arıyorlar. Kendi kendilerini çıkmazı olmaz bir labirentin içine atıyorlar… Siz hiç hastalığın teşhisini koymadan ilaç veren bir doktor gördünüz mü? Hayır, hiçbir doktor sorunun kaynağını bulmadan onu düzeltemez. Biz de bu problemimizin kaynağını bulmadan huzura ulaşamayız.
Bir düşünün, o çok sevdiğimiz hamburgerlerin yapılış aşamasını. Ama ben arka taraflarındaki mutfakta geçen aşamadan bahsetmiyorum, mezbahalardan bahsediyorum. Elektrikle, testerelerle vahşice öldürülen savunmasız hayvanları düşünün. Birilerinin keyifle sizi mideye indirmesi için dünyaya geldiğinizi düşünün. Kafeste pislik içinde geçirdiğiniz birkaç aylık bir hayattan bahsediyorum. Yaradılış olarak et yeme gereği duyan canlılarız. İnsanlar eski çağlarda doğada avlanmışlar ve avladıkları hayvanların etlerini yemişler, derisinden faydalanmışlardır. Bazen her hafta av bulabilirken bazen aylarca bulamamışlardır. Bu durumda ortada bir vahşet yok tabii ki. Bu doğanın kuralı. Fakat günümüzde hayvanlara yapılanlar zulümdür, vahşettir. Bir hayvanı yemek olması için kafeslerde yetiştirmek, kürkünden faydalanabilmek için onlar hala hayattayken vahşice derilerini yüzmek… Karada birlikte yaşadığımız canlıların hayatlarını zaten çeşitli yollardan mahvetmiyormuşçasına bir de denizlerde, okyanuslarda yaşayan canlıların ölümüne yol açıyoruz. Dünya’da bu zamana kadar onlarca petrol tankeri kazası yaşanmıştır ve bu kazalar nedeniyle denizlere, okyanuslara sızan petrol birçok canlının yaşamını elinden almıştır. Uzmanlara göre bu petrol sızıntılarının etkileri yıllarca sürmekteymiş. Bir düşünsenize, üzerinize yanlışlıkla birinin gelip sizi öldürebilecek derecede güçlü bir madde dökmesi sonucu hayatınızı kaybettiğinizi. Vahşet her yerde, acı her yerde. Vücudumuzu, evimizi temizlemek için kullandığımız malzemelerin yapılışında bile ne senaryolar dönüyor bir bilseniz. Yeryüzünde öyle bir vahşet var ki ve öyle başarılı gizlenmiş ki hayatımızın farklı farklı yerlerine. Bu vahşeti ben yapmıyorum, siz yapmıyorsunuz. Peki, bizler neden acı çekiyoruz hiç düşündünüz mü?
Bizler bu vahşete sessiz kalarak onu kabulleniyoruz. Onun var olmasına müsaade ediyoruz. Aslına bakarsanız bizler toplumun köleleriyiz. Çoğunluğun yaptığı her eylem, sahip olduğu her fikir bize doğru geliyor. Elon Musk dünyayı değiştirmek için işçilerin haftada 80-100 saat çalışması gerektiğinden bahsediyormuş. Dünyayı mı değiştirmek istiyorsunuz? Önce kendiniz değişin sonra dünya değişsin. Biz bir düşünelim, neden dünyaya geldiğimizi. Şuan neden pahalı evler, telefonlar, moda giysiler alabilmek için 5 yaşından itibaren her günümüzü dikdörtgen prizmaların içinde istemeye istemeye çalışarak geçiriyoruz. Bir düşünün, bu gezegene para kazanmak için mi geldik? Biz buraya neden geldiğimizi anlamak için çabalamadıkça hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Önce fikrimizi değiştirelim, sonra dünyayı.