Yalnızlık. Çoğu kişinin aklına mutsuzluğu, çaresizliği, kimsesizliği, unutulmuşluğu ve benzeri duyguları getirebilir. Bu çoğunluğa göre azınlıkta olan kısmın aklına ise sessizlik, huzur, sakinlik gibi duygular gelebilir. Bence yalnızlık insanın duygu durumuna, bulunduğu ortama, yaşadığı çevreye, hayat standartlarına göre değişebilen, bu yüzden de net olmayan bir duygudur.
Daha kendi sorumluluklarıyla doğru düzgün ilgilenemeyen birinin bir kap yemek ve yatacak sıcak bir yuva vadederek evine aldığı, bunları sağlayamayacağını fark ettiğinde ise soğukta ölmeye terk ettiği köpek yalnızdır. Başkalarının isteklerini gerçekleştirmekten kendiyle baş başa kalamayan, kalabalığın ortasında kendine bir yer bulamayan, gerçek dostluğu ararken yolunu kaybeden, kafasını dinlemek için odasına çekilen, ders çalışmak için kütüphaneye giden, çocuklarına akşam yemeği hazırlayan, arkadaşının doğum gününe giden, ailesiyle yılbaşı kutlayan kişiler de yalnızdır. Çünkü bence yalnızlık duygusu bizim ondan ne anladığımızla, onu nasıl ve ne şekilde hissettiğimizle ilgilidir. Mesela kafasını dinlemek için odasına çekilen bir kişi gerçekten yalnız kalmak istiyor olabilir veya evdeki kaostan uzaklaşmak istiyor ama yalnız kalmak istemiyor olabilir.
Yalnızlığı sınıflandırmam gerekse ilk önce bedensel ve zihinsel yalnızlık olarak iki başlık atardım. Daha sonra bu başlıklardan zorunlu ve tercihi yalnızlık şeklinde ikişer ok daha çıkarırdım. En sonunda ise zorunlu ve tercihi yalnızlıktan da ikişer ok çıkarıp mutlu ve mutsuz yalnızlık yazarak yalnızlığı olabilecek en basit şekilde sınıflandırırdım. Örneğin yukarıda verdiğim ilk durumu zihinsel ve tercihi yalnızlık başlığı altında mutlu yalnızlığın altına, ikincisini ise yine zihinsel ve tercihi yalnızlık başlığı altında mutsuz yalnızlığa yazardım.
Tercihi yalnızlık diye kastettiğim şeyi açılamam gerekirse yalnızlığın hayatımızda ufak bile olsa bir yeri olması gerektiğini düşünüyorum diyebilirim. İnsan kendisiyle yalnız kalmadan, başka insanların düşünce ve fikirlerinden uzaklaşmadan çoğu zaman fark etmese bile kendi ‘’gerçek’’ düşüncelerini, isteklerini anlayamıyor. Bazen, belki de üzerine biraz düşünsek asla sergilemeyeceğimiz davranışları, kendi iç sesimizle yalnız kalamadığımız için yapıyoruzdur, bunu hiç düşündünüz mü?
Zorunlu yalnızlıkta ise demeye çalıştığım şey bazı ortamlarda veya durumlarda insanın en son yalnız kalmak istediği kişi kendisi olur ama zorunlu yalnızlık durumunda insan buna mecbur bırakılır. Böyle zamanlarda eminim ki içimizdeki sesin, kafamızdaki düşüncelerin bir kapısı olsa hepimizin ilk yapacağı şey o kapıyı sıkı sıkı kilitleyip anahtarı uzak bir yerlere fırlatmak olurdu.
Üst kısımda anlattığım olayların çoğu, benim tablomdaki zihinsel yalnızlık başlığı altına girdiğinden bedensel yalnızlık başlığından da biraz bahsetmek istiyorum. Mesela ağlarken en güvendiğin kişiye sarılarak saçlarının okşanması, öfkeliyken acının yastıklardan veya etraftaki, genelde suçu olmayan, kişilerden çıkarılması, sevinçliyken çığlıklar eşliğinde dönerek sevincin paylaşılması gibi aslında pek çok şey için çevremizde birilerine ihtiyaç duyarız. Aslında bakıldığında bu da bir noktada duygularla yani tablonun zihinsel yalnızlık başlığıyla bağlanmıyor mu?
Demem o ki benim için yalnızlık tek bir duygudan ibaret değil. Yalnızlık beni sadece üzmez. Bazen rahatlatır, bazen sevindirir, bazen eğlendirir ama bazen de ağlatır, güçsüzleştirir, kimsesizleştirir. Etrafında bir sürü kişi var diye yalnız olamazsın diye bir kural yok veya etrafında kimse yok diye yalnızsın diye bir kural da yok. Yalnızlık insanın içinde nasıl hissettiğidir ve bazen yalnız kalmak tek ağaçlı bir bahçedeki en yeşil, en büyük, en çiçekli ağaç olmak gibidir.