Hepimizin de bildiği gibi, ülkemizde yaşanan son deprem, bizi büyük bir felaketle karşı karşıya bıraktı. Ama bu yaşanmış olan büyük depremlerden sadece biri. 17 Ağustos 1999 tarihinde Türkiye yine büyük bir felaketle karşı karşıyaydı. Bu deprem 7.7 büyüklüğündeydi ve Marmara Bölgesini yerle bir edecek kadar şiddetliydi. Aslında cümleyi böyle kurduğumuz zaman, içinde bir anlatım bozukluğu oluyor. Binalar 7.7 büyüklüğündeki bir depreme dayanamayacak kadar kötü yapılmıştı desek daha doğru olur.
Ülkemiz bir deprem bölgesi. Hiç birimiz ne zaman ne olacağını kestiremiyoruz. Fakat önümüzde 1999 yılında yaşanmış bir deprem örneği dururken biz hala neye inat ediyoruz. “Deprem öldürmez, bina öldürür.” sloganı yeni ortaya çıkmış bir slogan değil. Aynı slogan 24 sene önce de her yerdeydi. Bu slogana rağmen ülkemiz 24 sene sonra daha büyük bir felaketle karşı karşıyaydı
O zaman bu probleme bir çare bulmak için çokta düşünmeye gerek yok. Çünkü çözümü belli. İnsanlara ilk nasıl kolay para kazanacaklarını öğretmek yerine ahlak ve vicdanın her şeyden önce geldiğini öğretmemiz lazım. Dürüst, bencil olmayan insanlar yetiştirmemiz lazım ve bunu geciktirmeden yapmamız lazım. Çünkü bu gidişle daha bir sürü insanı öldürürüz ve suçu depreme atmayı da geliştiririz. İnsanlar seçtiği mesleği düzgün yapmazsa kimsenin yapabileceği bir şey kalmıyor. Öbür insanların tek üstlenebileceği görev üzülmek ve sinirlenmek oluyor. Yine bir gün boyunca sadece depremi, deprem sigortasını, nasıl adımlar atılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini konuşup bir gün sonrasına her şeyi unutmuş olarak uyanıyoruz. Çünkü insan kötü şeyleri unutmak ister. Bu unutma görevini de beyin layıkıyla üstlenir. Bu yüzden yaşadığımız sorunlara çözüm üretmekten ise unutmaya odaklanırız. Çünkü çözüm üretmekte yaşanan sorunları gündemlikte tutmayı gerektirir. Ama herkes unutmayı seçip kolaya kaçtığı için sorunu çözmenin aslında sorunu temelli bir şekilde ortadan kaldırmış olacaklarının farkında değil.
Ülkece öyle bir noktaya gelmişiz ki işini layıkıyla yapmak az rastlanan bir şey olduğu için, yaptığı binaları çökmeyen müteahhiti ayağa kalkıp alkışlıyoruz. Oysaki sadece işini düzgün ve olması gerektiği gibi yaptı. O zaman biz de okulda sınav olduğumuz zaman kopya çekmeden sınavı çözenin boynuna madalya asalım. Biz olaya böyle bir pencereden bakıyoruz işte. Cinayete saygı duymuş oluyoruz. Böyle bir durumda suçlayacağımız şey deprem olamaz. Daha üzerinden bir yıl geçmemiş olan ve 2 milyon lira karşılığında yaşayabileceğiniz modern bir apartman 3 ay önce yerle bir oldu. O zaman orada can veren insanlar aslında ölümleri için mi para vermiş oldu. Buyrun. Ölümünüzü iki milyon liraya satın alabilirsiniz.
Örneğin Japonya kıyamet dediğimiz depremi iki haftada bir yaşıyor. Bizim onlardan neyimiz eksik? Bu sorunun cevabı açık ve net. Ahlak. Japonya deprem bölgesi olduğunun farkında olduğu için ve yaşayan vatandaşlarına da önem verdiği için önlem alma konusunda zorluk yaşamadılar ve kendilerini geliştirdiler.
Şu an bilim adamları yaşamış olduğumuz depremin bir benzerini İstanbul için de yaşayacağımızı belirtti. Zaman dilimini ve büyüklüğünü bilmiyoruz fakat aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyorsak şimdiden önlem almaya başlamalıyız ve doğru eğitimin yanında insan olmayı da bu alanda çalışan herkese öğretmeliyiz. Depremin ne zaman yaşanacağını biz belirlemesek de, ölümcül olup olmayacağını biz belirleyebiliriz.