Ölümle Yaşam Arasında

 Uyandım, telefonumun ekranında 5 Şubat yazısını görünce yüzümü ufak bir tebessüm kapladı.  Bugün beklenen gündü, doğum günümdü. Aşağı inip mutfağa gittiğimde gördüğüm manzara karşısında hayretler içinde kaldım. Annemler kahvaltı sofrasını çeşit çeşit yiyeceklerle donatmıştı, üstelik hepsi en sevdiklerimdi. Kahvaltımı yaptım ve annemle alıverişe çıktık, uzun süredir almak istediğim şeyleri aldık ve annemle baş başa vakit geçirip eve döndük. 

 Doğum günü klasiklerimden hiç taviz vermeyip, annemden arkadaşlarımla dışarı çıkıp vakit geçirmek için izin istedim ancak evde oturup kardeşimle ilgilenmem gerektiğimi söyledi. Kardeşimle vakit geçirmek bir kabustan farksızdı. Bu durumu benimsemem uzun sürse de ısrar etmedim. İlk defa böyle garip bir doğum günü geçiriyordum. Annemin bir bildiği vardır diyip moralimi hiç bozmadan dizi açıp izledim, piyanonun başında vakit geçirdim, kahvemi yudumlayıp kitabımı okudum. Kardeşim de odasında kendi halinde takılıyordu, onunla özel olarak hiç ilgilenmedim. Bir evin içinde iki yabancı gibiydik ve her zamanki gibi tartışmaktan başka bir şey yapmıyorduk. Kısa süre sonra telefon çaldı ve annem kardeşimi sınıf arkadaşına bırakacağını söyledi. Telefonu kapatınca “Kurtuldum.” diye iç çektim ve kardeşimin eşyalarını hazırlayıp annemin gelmesini bekledim. Annem dışarıda işlerini halletmeye gitti ve eve geç geleceğini söyledi. Kardeşim gittikten 1 saat sonra kapı çaldı ve açar açmaz Antalya’daki en yakın arkadaşlarım ve annem beni karşıladı. Annemin son dakika bir sürpriz yapacağını bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.                                                                                                                                                                                                          Dönen teraslı bir gökdelenin 52. katındaki kafeyi bizim için birkaç saatliğine kiralamışlardı, sevdiğim bütün arkadaşlarım ve aile bireylerim benim yanımdaydı. Hep özleyeceğim bir ambiyansı ve samimiyeti vardı bulunduğumuz mekanın. Hayatımda çok değerli hissettiğim sayılı anlardan biriydi. Uzun süredir görmediğim arkadaşlarımla uzun uzun oturup sohbet ettik, hasret giderdik. Kısa süreli bir sessizlik oldu ve yüksek sesli bir müzik eşliğinde kocaman bir doğum günü pastası geldi. Ne olduysa tam o an, ben mumları üflediğim sırada oldu. Her yer sallandı, mumları tam üfleyecekken mumlar söndü, masadaki her şey yerle bir oldu. Deprem oluyordu ancak 52. katta olduğumuz için aşağı inemedik ve o anlık telaştan elimiz ayağımıza dolandı, gerisini hatırlamıyorum

  Aradan uzun bir zaman geçti ve omzumu hissetmiyordum, aşırı susuzdum. Yardım ekipleri sesimi duydu ve çevremdekilere direkt annemle arkadaşlarımın durumunu sordum. Onların da kısa bir süre sonra yanıma geleceklerini söyledi. Tekrar gözümü açtığımda hastanedeydim ve kardeşim yanıma gelip bana sımsıkı sarıldı. Durmadan sarıldık, gözyaşlarıma hakim olamadım. Odaya birkaç kişi girip depremden hiçbir yakınımızın kurtulamadığının haberini verdiler. Bir doğum günü eğlencesi uğruna bütün yakınlarımı kaybetmiştim. Aynı günün sabahı her şey bu kadar yolundayken olayların aniden çığrından çıkmasını aklım almıyordu. O günden sonra kardeşimle birbirimize kenetlendik ve geçmiş günlerde ona olan sevgisizliğimi telafi edeceğime söz verdim. En mutlu günüm, alabileceğim en acı olayla son bulmuştu.  

(Visited 20 times, 1 visits today)