Bugün haftanın en sevdiğim günü cumartesi. Annemle babam bugün bizi pikniğe götürmeye karar verdiler. Annem mutfakta yiyecekleri hazırlarken babam da aynı zamanda piknik malzemelerini ve arabayı hazırlıyordu. Ben ve ablam ise anneme yardım ediyorduk. Annem beklenmedik bir şekilde kusmaya başladı. Ablam ve ben ne olduğunu anlamaya çalışırken babam annemi alıp arabaya bindirdi ve bize evde beklememizi söyledi. Ne olduğunu anlamayan ben ve ablam oturup beklemeye başladık. Saat akşam 9 gibi babam ablamı aradı ve olanları anlattı sonuçta artık bizde küçük değildik. Annem adını bile düzgün söyleyemediğim bir hastalığa yakalanmış ve doktorlar bunun genlerden gelen yani kalıtsal bir hastalık olabileceğini söylemiş. Ne yapacağımı bilmiyordum daha doğrusu bilmiyorduk. Bir tedavisi olmalıydı bunun yada bulunmalıydı. Kısa bir süreden sonra babam bizi aldı ve hastaneye gittik. Annemi yoğun bakıma almışlardı ve adını bile bilmediğim bir sürü ilaç veriyorlardı . Korkmuştum kendimi yeni doğmuş, dünyayı bilmeyen ama kanat çırpmak zorunda olan bir kelebek gibi hissediyordum . Geceyi hastanede , annemin odasının tam önünde geçirdikten sonra ablam ile ben yiyecek bir şeyler almak içi kantine gitmeye karar verdik . Kantini bulmamız yaklaşık 15 dakika sürmüştü ama sonunda önündeydik. Ablam kendine ve babama kaşarlı tost alırken bende kendime simit ve meyve suyu aldım. Yukarı çıktıktan birkaç dakika sonra iki doktor yanımıza geldi ve annemin durumunun riskli olduğunu , böyle bir hastalığı daha önce görmediklerini söylediler. Bu durum beni gittikçe üzerken, ablam ve babam olanlara hala şaşkındı . Bende olanlara inanamıyordum. Hastanenin bahçesinde otururken ablam yanıma geldi. Bana benim küçükken çok yaramaz ,haraketli olduğumu hatta bir keresinde araba çarptığını söyledi ama ben bu kazadan sadece bir çatlakla kurtulmuşum. Ne diyebilirim ki cidden ucuz kurtulmuşum. Ablam ile ben gülerken ablamın telefonu çaldı ve bana dönüp hemen yukarı çıkmamız gerektiğini söyledi. Koşarak yukarı çıktıktan sonra karşılaştığım manzara kalbimi paramparça etti ,babam annemin odasının önünde ağlıyor doktorlarsa ellerinden geleni yaptıklarını söylüyorlardı. Koşarak tuvalete gittim olanlara inanamıyordum , bu gerçek olamazdı, ben buna hazır değildim. Kaç saat tuvalette kaldım bilmiyordum ama hala kendimi dışarı çıkabilecek kadar cesur hissetmiyordum . Dışarı çıktığımda ablamla karşılaştım ve ona sıkıca sarıldım. Bu olaydan tam olarak 12 yıl geçti. 12 yılda hayatımda , hayatımızda çok şey değişti. Ne ablam ne babam ne de ben aynıydım. 12 yılda birçok şeyi unutabilirsin ama bazı olayları unutmak zordur. Öğrendiğim tek şey biriyle geçirdiğim zamana odaklanmak , yaşadığım ana odaklanmak çünkü yaşadığım andan sonrası belli değil . William Shakespeare’in dediği gibi : Dünü ya da bugünü yaşamalısınız çünkü şimdi olacaksa bir şey ; yarına kalmaz. Yarına kalacaksa eğer ; bugün olmaz.
Ölüm; kalanlar içindir.
(Visited 163 times, 1 visits today)