Ülkemizin eğitim sistemi öyle bir sistemdir ki bunun büyük eleştiriye maruz kalmasından tutun da olumlu yanlarının vurgulanmasına dek türlü görüşlerle şekillendiğini görürsünüz. Her ne kadar eğitim sistemi üzerine tartışırken insanlarımızın coşkuyla duygularını ortaya koymasına tanık olsak da bu konuya olabildiğince sakin yaklaşarak fikirlerimizde uyum sağlamanın daha yararlı olacağı kanaatindeyim.
Bildiğiniz üzere Milli Eğitim Bakanlığı 2012-2013 yılları arasında eğitimde 4+4+4 şeklinde bir sistem oturtmaya başladı ve bu sistemle zorunlu olan 12 yıllık eğitimde ilkokulu, ortaokulu ve liseyi 4’er yıl olacak şekilde ayırdı. Bu sistemin aldığı birtakım haklı eleştiriler sebebiyle benim de önyargılarım oluşmuştu ve anaokulunun da bu sistemde bulunması fikri açıkçası beni biraz düşündürdü. 72 aydan küçük çocukların otomatikman anaokulu yerine ilkokula kaydedilmesi ve bu durumun okulların altyapı ve derslik yetersizliğiyle birleşip öğrencilerin kendilerinden yaşça büyüklerle öğrenim görmesi olayı açıkçası bana birçok insana olduğu gibi çok mantıksız gelmişti. O yaştaki çocukların eğitim hayatlarının geleceğinde de oluşabilecek sorunların görmezden gelinmesi de üzüntüyle karşılanmıştı. O halde oyun çağındaki çocuklara zorunlu bir okul öncesi eğitim vermek hakkında yaklaşımımız nasıl olmalı?
Çocuklarda beyin gelişimi 0-4 yaş arasında büyük bir ölçüde gerçekleştiği için bu dönemde aile içinde çocuğun gerek beslenme gerek etkileşimde bulunma açısından verimli bir ortam yaratılmalıdır. Çocuk, okul öncesi eğitimine başlamadan önce ailesinden dil gelişimi, paylaşma, hareket etme becerisi, öğrenme ve sorumluluk alma gibi kavramlar açısından destek almalıdır – bu en basit şekilde de olabilir – ki böylelikle basit bir düzene hazır hale gelmiş bir bireyin eğitiminden söz edebilelim.
Ailesi tarafından çocuğa yukarıda bahsedilenler gibi bir eğitim verilmişse kreşte dilsel, hareketsel, sosyal ve psikolojik bakımdan çocuğun temeli attırılabilir demektir. Kreş sonrasında ise anaokulunda da çocuk, sosyal anlamda iyice birikim kazanabilir hale gelecektir zira halihazırdaki yetenekleri fark edilerek geliştirilmeye çalışılacak ve çocuğa merak duygusuyla problem çözme becerilerinin gelişimi için çeşitli oyunlar oynatılacaktır. Çocuk bu dönemde ”ben” ve ”başkası” kavramlarını anlamaya, toplumsal hayata adapte olmaya, kendi kendine yemeye ve giyinmeye, anne babadan ayrı kalmaya ve programlı yaşamaya alışacaktır.
Bir bakınca tüm bunlar göze çok hayati ve üstüne başka bloklar koymak adına bütün olarak büyük bir temelmiş gibi geliyor. Şayet bir çocuk daha yaşamının ilk yıllarında düzenden ve sosyalleşmekten mahrum bırakılırsa ileride birlikte yaşamak kavramının ve disiplinin kendisi tarafından fazlasıyla meşakkatli algılanması hiç de garip karşılanacak bir vaziyet olmayacaktır. Buna ek olarak küçük de olsa mühim olan yetenek mevzusu da geri planda kalırsa çocuğun ileriki yıllarda gerçekleşecek meslek seçiminin de karar verilmesi zahmetli bir süreç haline gelmesi kabildir. Böyle düşünerek eğitim sistemimize okul öncesi tahsilin zorunlu olarak eklenmesinden yanayım. Eğer ki bu uygulamaya konulursa yeni nesillerin istikbalinin temelinin sağlam olması, içimizde bir parça güven duygusunun yeşermesine mani olamayacaktır.
KAYNAKÇA:
Öne Çıkan Görsel: www.hesston.edu
- Görsel: www.ox.ac.uk
- Görsel: www.taal.rit.albany.edu
- Görsel: www.preschoolponderings.blogspot.com
Yazı:
- www.hurriyetaile.com
- bilgicik.com