Oda 325. İçeride annem ve babam eski yadigar kalan bir koltuğun üzerinde sonlarının ne olduğu bilir bir halde ağlıyorlar. Bense sesimi çıkartamıyorum. Kalbimdeki korku, aklımdaki uçurum, gözlerimdeki siyahlarda kaybolmuş bir hayaletim sanki. Gölgem var ama ben orada değilim.
Kaleden dışarı adım attığımda tatlı esen meltem saçlarımı valse kaldırmıştı çoktan. Hafifçe yağan kar etrafı masalsı, beyaz bir dünyaya bürümüştü. Etraf sessiz ve sakindi, sanki herkes gidişimizin yasını tutuyordu. Ben durumu kabullendiğim gün valizlerimi hazırlamıştır ama aynı şeyi kraliçe için söyleyemeyecektim. Zor bir zamandan geçiyordu ve burayı terk etme fikri bile onu korkuturken şu anda valiz hazırlıyordu zavallı kadın. Babam olabildiğince ona yardım etmeye çalışıyordu velakin onun da durumu annemden iyi değildi. Her şey çok kısa bir sürede gelişmişti ve kısadan kast ettiğim 1 veyahut 2 gün değil 8 saat içerisinde olmuştu her şey. Bu işin böyle gideceğini tahmin etmek o kadar da zor değildi aslında ama bu kadar kısa bir süre içerisinde gerçekleşeceğini kimse bilemezdi. Kral, yani sevgili babam aslında tahtım yasal varisi değildi. Ondan önce amcam geliyordu fakat dedem amcamın tahta çıkmak için yeteri kadar olgun olmadığını düşünüyordu. Haksız da sayılmazdı. Amcam kindar ve bir o kadar da hırslı ve inatçı bir kişiliği vardı. BU yüzden de tahta babam geçti. Taki bu güne kadar. Bugün onun kral oluşunun tam dördüncü yılı ve tahmin edebileceğiniz gibi burası bir masal dünyası değil, gerçek canlı kanlı dünya o yüzden bu hikayenin sonu mutlu sonla bitmiyor. Dedem iki sene önce çok rahatsızlandı ve o günden beri sanki bir teknolojik aletmiş gibi kablolara sarılı bir şekilde hayatına devam ediyor. Olabildiğince sağlıklı olsa da yeterli değil.
Bugüne gelecek olursak sabahtan beri bu yana verilecek parti için hazırlıklar tamamlanıyordu. Bütün halk kaleye gelmek için hazırlanıyordu. Güzel elbiseler, harika kokular ve bunun gibi bir çok hazırlık. Aradan birkaç saat geçti kapılar misafirlere açılmak üzereyken acı bir haberle her şey iptal edildi. Dedem hayata daha fazla tutunamamıştı. Saat tam olarak üçü yirmi beş geçiyordu. Apar topar çıktık ve hastaneye koşuşturduk. Her şey için çok geç olsa da veda etmek istedik. Oraya varana kadar babam kendini çoktan harap etmişti ağlamaktan. Bense far tutulmuş bir tavşan edasıyla buz kesmiştim. Annemin gözlerindeki umutsuzluğu ise sadece görmekle kalmıyor hissediyordunuz da. Oraya vardığımıza amcamları da bekliyordum ama onlar bunu bir fırsat kollayarak babamı krallıktan atmak için karar çıkartıyorlarmış. Kaleye döndüğümüzde bizi bu soğuk haberle yüz yüze getirdiler. Daha birinci şoku atlatamadan ikinci bir dalga gelmişti. Dizlerimin bağlarının çözüldüğü hissettim ve yere dizlerimin üzerine düşer düşmez gözlerimi açtım. Yatağımdaydım ve daha sabahtı. Kaleden dışarı adım attığımda tatlı esen meltem saçlarımı valse kaldırmıştı çoktan. Hafifçe yağan kar etrafı masalsı, beyaz bir dünyaya bürümüştü. Tuhaf bir şekilde her şey rüyamdakiyle aynıydı. Hızlıca odama çıktım ve dedemi aradım. İyiydi ve mutluydu. O da herkes gibi partiye gelmek için hazırlık yapıyordu. Doktorlar ona bir gün için izin vermişleri.
Her şey harikaydı taki saat tam saat üçü yirmi beş geçe gelen bir aramayla içimi çok büyük bir korku sardı. Her şeyin bir tesadüf olması için dua ettim. Ama saraya geri döndüğümüzde kovulduk. Dizlerimin bağı çözüldü ve yere düştüm. Gördüğüm rüyanın gerçek olacağını bilseydim asla uyanmamayı dilerdim.