Brandon Whites, New York şehrinde yaşayan sıradan bir gazeteciydi. Onu şu anda özel kılan tek şey bugün onun doğum günü olmasıydı. Bugün 28. yaşına girmişti. Patronu ona bu durum dolayısıyla izin vermişti. Normalde çıktığı saatten birkaç saat daha erken evine dönecekti. Eşyalarını toparlayıp çıkışa doğru yönelirken birisi ona seslendi.
“Görüşürüz Brandon! Tekrardan mutlu yıllar!”
Bu seslenen kişi George’du. Brandon’ın buradaki en iyi dostuydu.
“Teşekkürler, Georgy.”
Brandon iş yerinden çıktıktan sonra evine doğru yürümeye başladı. Çok sakin bir gündü. Hava henüz kararmamıştı bile. Eve girer girmez kendini kanepeye attı. Hafif uyuklamaya başlayacaktı ki bir ses duydu.
“Eve hoş geldin, Brand.”
Brandon hemen doğruldu. Bu sesi tanıyordu, nasıl unutabilirdi ki? Her gece kabuslarında duyuyordu bu sesi.
“Ya da… Ben mi hoş geldim? Hahaha…”
Kanepenin karşısındaki sandalyede oturan bu kişi kahkaha atarak gülmeye başladı. Bu kişi, Brandon’ın öz kardeşiydi. Fakat Brandon artık onu bir kardeşi olarak görmüyordu, Jayce artık bir canavardı. Tam 10 yıl önce kendi ailesini, babasının silahıyla vurmuştu. Bu cinayetin ardından akıl hastanesine yatırılmıştı. Ancak burada olduğuna göre, kaçmayı başarmıştı.
“Ne istiyorsun Jayce?”
“Yapma ama Brand… Ben hiçbir şey istemiyorum. Tam tersine, sana bir şey vermek için buradayım.”
Brandon anlamamıştı. Kardeşi ona doğum günü hediyesi verecek bir tip değildi.
“Merak etme, her şeyi anlayacaksın kardeşim.”
“O lanet akıl hastanesinden nasıl kaçmayı başardın?”
“Şu an önemli olan bu değil. Tek bilmen gereken şey orada bazı dostlarla tanıştım. Birisi plastik cerrahı, diğeri de bir hipnotizmacı. İnan bana, ortaya çok güzel bir iş çıktı.”
Jayce sağ tarafa doğru parmağını şıklattı. Evin diğer odasından iki insan geldi. Bu iki insanı görür görmez Brandon’ın ağzı açık kaldı. Bu insanlar 10 yıl önce anne ve babasının ta kendisiydi. Babasındaki aynı uzun ve gür saçlar, annesindeki aynı tatlı ve sevimli yüz.
“Jayce, sen ne yaptın?”
Brandon korkuyordu. Sesi de korktuğunu belirtir bir şekilde çıkmıştı. Jayce de bunu anlamıştı.
“Korkulacak bir şey yok, kardeşim. Dediğim gibi, ben ölüleri diriltemem. Ama yine de sen hemen hazırlan. Çünkü bugün asla unutamayacağın bir gün olacak. Bugün senin hayatındaki en önemli gün.”
“Onları tekrar mı öldüreceksin? Bunu yapma Jayce, bu kişiler ailemiz değil. Hiçbir suçu olmadan yüzüne sadece estetik ameliyat yapılmış masum kişileri öldürme.”
“Beni çok yanlış anladın, kardeşim. Onları öldürme gibi bir niyetim yok. Ama biliyorsun ki zamanımız kısıtlı. Küçük konuşmamıza yemek masasında devam ederiz.”
Jayce ayağa kalkıp ailesiyle birlikte mutfağa doğru ilerledi. Brandon’ın polisi arama fırsatı vardı ama bunu yapmayacaktı. Jayce’in oyununu oynayacaktı, bu onu nereye götürecekti çok merak ediyordu. O da mutfağa geldi. Yemek önceden hazırlanmıştı. Kare masanın etrafına dört kişi oturdular. Brandon ve Jayce karşı karşıya gelmişlerdi.
“Soslu köfte ve patates kızartması. O önemli gündeki yemekle birebir aynı. Senin için özel pişirdim.”
“Neden bunu yapıyorsun Jayce?”
Brandon’ın sesi üzgün ve meraklı çıkmıştı. Jayce ona bir açıklama borcu olduğunu hissetti.
“Bugün yaşananların ardından bir karar vereceğim. Eğer sevgiyle bağlandığım bir kardeşim olmazsan o zaman nefretle bağlanacağız. Yapacağın seçim de bunu etkileyecek. Şimdi lütfen yemeğini ye.”
Jayce yemeğini yemeye başladı. O yemeğe başladığı anda ailesi de çatallarını eline aldı. Brandon hala kararsızdı. Ama bu oyunu oynamaya devam edecekti. O da eline bıçağı aldı ve soslu köfteyi kesmeye başladı. Bir süre herkes konuşmadan yemeğini yedi. Aniden bir alarm çalmaya başladı. Jayce heyecanlanmıştı.
“İşte zaman geldi kardeşim. 10 yıl önce onları tam bu saatte vurdum. Şimdi de sıra sende.”
Belinden bir tabanca çıkardı ve kardeşine uzattı. Brandon biraz tereddüt etti ama sonrasında silahı eline aldı. Jayce mutlu olmuştu.
“Tüm olayı benim bakış açımdan yaşamana izin veriyorum, Brand. Ne yapman gerektiğini biliyorsun.”
“Peki ya onlar yerine sana ateş edersem?”
Silahını Jayce’e doğru uzattı. Fakat Jayce hiç korkmuşa benzemiyordu. Bu söz, onun gülmesini sağlamıştı.
“Hahaha… Bana ateş edemeyeceğini biliyorum. Sen bunu yapamazsın, her zaman korkaktın! Bunu yapabilecek yüreğe sadece ben sahiptim, bu yüzden yapılması gerektiğini yaptım. Onlar bize zarar veriyordu, ben de onlardan ikimiz için kurtuldum.”
“Onlar bizi seviyordu, Jayce. Fakat haklısın, seni de vurmayacağım.”
Silahını kardeşine doğrultmayı bıraktı ve masaya koydu. Jayce hayal kırıklığına uğramıştı.
“Hala korkak olduğunu biliyordum.”
Belinden çıkardığı başka bir silahla önce babasına ateş etti. Ardından annesine… İki mermi de tam kalplerine isabet etmişti. Brandon ayağa kalktı. Jayce ise kahkaha attı.
“Hahaha…”
Silahı yere fırlatıp mutfaktan dışarı doğru koşmaya başladı. Brandon onu takip edecekti fakat öncesinde masada duran silaha baktı. Onu alıp almamakta tereddüt etti. Ardından silahı almadan o da koşmaya başladı. Jayce’i evlerinin çatısına kadar merdivenden çıkarak takip etmişti. Çatıya geldiğinde Jayce’in manzaraya baktığını gördü. Ona bağırdı.
“Bugün her şey bitiyor Jayce! O hastaneye geri dönüyorsun!”
Jayce arkasını döndü, mutlu görünüyordu.
“Hayır, Brand. Her şey daha yeni başlıyor.”
İki kardeş de birbirine koşmaya başladı. Aralarındaki yumruk yumruğa dövüş uzun bir süre sürdü. İki kardeş de birbirine yumruklar ve tekmeler savuruyordu. Son yumruğu atan Brandon oldu. Jayce sert bir şekilde yere çakıldı. Brandon tekrar onun tepesinde belirdi ve eğilip bir yumruk daha attı. Ama Jayce’in umrunda olan şey yediği yumruk değildi.
“Beni seviyorsun kardeşim, itiraf et.”
Brandon bir yumruk daha attı.
“İtiraf et!”
Bir yumruk daha…
“İtiraf et!”
Brandon kararlı bir şekilde konuştu.
“Seni sevmiyorum ve asla sevmeyeceğim.”
Bir anda Jayce kafa atarak üzerinde duran Brandon’ı geri itti. Ardından ona iki yumruk geçirdi ve sonrasında giysisinden tuttu. Onu çatının kenarına doğru sürükledi.
“Neden anlamıyorsun? Bana ihtiyacın var.”
Jayce ona bir yumruk daha attı.
“Hayatındaki en önemli kişi benim.”
Bir yumruk daha…
“Ben olmadan sen bir hiçsin.”
Bir yumruk daha atacaktı ki Brandon eğildi ve bu yumruktan kendini kurtardı. Jayce, yumruğunu boşluğa savurmuş oldu ve dengesini kaybetti. Çatıdan aşağı uçtu. Brandon şaşırmıştı. Hemen çatıdan aşağı kardeşine baktı. Kardeşinin cansız ve üzgün yüzünü görünce kendini kötü hissetti. Normalde mutlu olması gerekiyordu ama bunun yerine üzgündü. Çünkü kardeşi, her şeyi onu sevdiği için yapmıştı. Jayce’in cansız bedenine son bir kez baktıktan sonra yavaş adımlarla eve geri girdi. Kardeşinin de dediği gibi, bu günü asla unutamayacaktı.